uydurmanın gerçekliği-yer'e dair

Bir yeri yer yapan, kendisinin kurduğu hikayelerle anlamlanan ve o hikayelerle yeniden değişen mekanın yarattığı, zamanı aşan döngüdür.
 Bir tepe, bir ağaç, bir çeşme, bir taş, bir sokak, bir adam, bir kadın, her şey orada yaşayanın, oradan geçenin, oraya düşenin; anın tesadüflerle ördüğü dokusuna dolanması sonucu; dilde kurdukları; dille yaydıkları ile anlam kazanır.

 Yer belleğini, ev sahipleri ve misafirleri ile beraber kurar.

Yere ait bu belleğin gerçekliği, sadece bu çoklu ilişki sisteminin bağlamında vardır. Ancak onun içinde sorgulanabilir ve onun içinden doğrulanabilir. Bu kapalı devre sistem, kendisinden şüphe duyulması için kendi başına yeterlidir.

 Van Gölü Canavarı efsanesi ile Ormancı Türkü’sünün hikayesinin kurduğu gerçekliklerin arasındaki mesafe gerçeklik ile uydurulmuş olana dair neleri örter?
Bunun cevabı elde kanıt olarak sunulabilecek olanlar biriktikçe tartışılabilir ama tartışmasız olan bir şey varsa, o da bu süreçte hikayelerin büyüdüğü, yerin, hiçbir yerden, bir yere dönüştüğüdür.