KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ!



İstanbul’un köprüsüz olduğu zamanlarda da Türkiye’nin kendini “köprü” zannettiği bir dönem var mıydı acaba?

Pide söylemeye kalksalar, ortak bir sipariş bile veremeyip, telefonda pideciyi delirtecek kadar birbirinden alakasız bazı insanlar hayret verici bir biçimde kavramlar üzerinden benzer tanımlamalar yapıp, Türkiye’ye sürekli köprü vazifesi biçerken, köprüyü inatla tek ayaklı yapıp, o ayağı da İstanbul’a dikiyorlar. Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier, Malezya eski başbakanı Dr. Mahatir Bin Muhammed, Abdullah Gül, R.T. Erdoğan ve hatta Papa Benedict yaptıkları açıklamalarda kullandıkları “köprü” metaforuyla birleşmekten ziyade bir araya gelmenin imkansızlığını -bilinçli veya bilinçsiz olarak- vurgulamış olmuyorlar mı aslında?

Köprü... Geçilmesi güç bir engelin iki yakasını bağlayan, yekpare varlığı ile bir yakadan diğerine geçmenin mümkün olduğunu kanıtlayan yapı(ymış). Lakin sütyen kopçası gibidir köprü. İki yakayı bağlar, ama bunları birleştirip, kaynaştıramaz. Çünkü işlevi gereği köprü hep ayrılık olan yerlerde kurulmak zorundadır. Varoluş amacına ve birleştirici işlevine rağmen varlığı gereği 'birleşememe' ve farklı tarafta olma haline daimi bir vurgu yapar. Karşıyı, ötekileştirir. Yani amacına ters düşerek, birleştiricilikten çok ayrımcılığın altını çizen kalın, beton ve çelik bir çizgi vazifesi görmeye başlar.

Köprü, ne yerdedir ne göktedir. İki karşının ve hatta karşıtın kaynaşamadığı yerdedir. Karşı, “burası” değildir ve asla da “burası” olamayacaktır. İstersen kıyıları ve kıtaları ayıran boşluğa 25 tane köprü dik, hergün üzerinden milyonlarca insanı ve hatta uygarlıkları geçir, “karşı” kıyı yine karşıdadır işte. Kıyılar birleşip, aradaki boşluk anlamsızlaşmadıkça köprü sadece ve sadece ayrılığa hizmet edecektir. Yani bir yandan aradaki boşluğu işlevi ile anlamsızlaştırırken, diğer yandan da boşluğun varlığını gözümüze gözümüze sokacaktır.

Peki karşı tarafların halkları nerede birleşecekler bu durumda? Eğer köprünün doğrusal hali bir yön belirtmiyorsa, karşı kıyı insanları hangi kıyıda, hangi “karşı”da kaynaşacaklar? Geçilmesi zor engeli hangi yöne doğru aşacaklar? Köprü, ortada kalmışlığının acizliği ile boşluğun ortasında, kendi üstünde kaynaştırabilecek mi karşı kıyının insanlarını? Kaynaşan bu topluluk köprüyü hangi tarafından terk edecek?


Öncelikle, gariban köprümüz varoluşu gereği, üzerinden milyonlar geçerken mecburen boşluğun ortasında dikilip durmaya devam edecek. Köprünün yer değiştirme gibi bir yeteneği, tanımı gereği olamaz çünkü. Köprü, statik varlığını sarsmadan, üzerinden geçenlerin yarattığı titreşime dayanmaya çalışacak. İntihar heveslilerine karşı kenarlarına yüksek barikatlar çekecek. Yağmur yağacak, trafik tıkanacak, gişelerde izdiham olacak. Sıkıntıdan ne yetkililer, ne de köprüden geçenler sorumlu tutulacak. Bir tek köprü yetersizlikle suçlanacak. “Bu bize yetmiyor. Yeni bir tane daha dikelim bundan” denecek.


Tutturmuş gidiyoruz ve gidiyorlar “Türkiye bir köprüdür”, “İstanbul köprüdür” diye. Bu tanım, Türkiye ve İstanbul'a haksızlıktır bence. Peki bu köprülük vazifemiz esnasında Doğu mu üstümüzden geçecek, Batı mı? Üstümüzden geçenleri hayırla selamlayıp, selametle uğurlarken biz köprü altı çocukları olarak aynı noktada dikilmeye devam mı edeceğiz?

Tanımı yaptılar, köprünün tek ayağını da İstanbul’a kurdular üstelik. Kendi başına buyruk yaşayan ve çoktan “tek-benci” olmuş, çoğu zaman adı Türkiye’nin de önünde giden, Türkiye’nin büyükşehri İstanbul’un “2010 Avrupa Kültür Başkenti” gibi yeni bir sıfatı var malum. Bu sıfatın altını doldurmak için yapılan açıklamalarda, “birlikte yaşamanın en güzel örneği”, “üç semavi dinin bir arada yaşayabildiği yer”, “çokkültürlülüğün mükemmel uyumu” gibi temellendirmeler yapılıyor, sanki bu özellik Türkiye’de sadece İstanbul’da varmış gibi. Anadolu’nun tamamı çağlar boyunca birlikte yaşam kültürüne analık yapmamış mı? Kilise, havra ve cami aynı sokak içinde bir tek İstanbul’da mı var bu ülkede? Ayrıca İstanbul, kendi içinde ekonomik ve yaşam tarzı olarak fazlasıyla bölünmüş hali ile ne derece birleştirici bir enzim salgılıyor ve salgılatıyor tartışılır.

Üstelik coğrafi ve kültürel açıdan Türkiye’nin kaynaştırıcılığı yeni bir şey değil ki. Biz işin adını “köprü” koyduk diye birdenbire Türkiye’ye biçilen rollerin gölgesinde mi kaynaşacak Oryantalizm baltası ile ayrılmış “öteki” kıtaların halkları? Farkında mıyız bilemiyorum, ama Anadolu, böyle tanımlamalara ihtiyaç duymadan, Avrupa Birliği’nden fon falan da almadan zaten binlerce yıldır yoğurup kaynaştırıyor çocuklarını. Kadim zamanlardan beri sınır nedir bilmemiş topraklara Batı’nın cetvelle çizdiği ayrımcı çizgilerin tramvasını ve bir türlü bir araya gelemeyen(getirilmeyen) iki kültürün Batı'dan kaptığı yapay kavuşamama sendromunu, farkılıklara vurgu yapan bir söylemin, Oryantalizm’in, köprü tedavisi ile mi çözeceğiz? Kuş gribi bulaşmış birini enfeksiyonlu tavuk kümesinde iyileştirmeye çalışmak bu!

Hadi köprü tanımını inatla benimsedik diyelim. Bu köprüyü tek ayaklı yapmanın, o ayağı da İstanbul’a kurmanın mantığını bana biri fizik kuralları çerçevesinde açıklayabilir mi?! Birileri inatla Türkiye'yi öğretmen kaprisi yüzünden bitiremediği okulunda bir de beden eğitimi dersinden çakmamak için minder üstünde köprü kurmaya çalışan, başaşağı durmuş öğrenci kıvamına, kendilerini de ellerinde raporları ve not defterleriyle ile minderin başında bekleyen sıfırcı öğretmen moduna sokmaya çalışıyor.



Araya köprüler dikmektense, Batı ile Doğu’yu sürekli olarak karşı karşıya getiren söylemden vazgeçerek, bu söylemin ürettiği ve farkılıklar üzerinden yapılan tanımlardan uzak durmak lazım sanırım. Çünkü çaktırılmadan, köprünün bağlayıcı işlevinin altında ayrımcılık ve baştan kabul edilmiş bir kaynaşamama söylemi kaktırılıyor. Üstelik bugün köprü olarak tanımlananın yarın köprülü kavşak olmayacağı, üzerinde dört dönülmeyeceği ne malum?


Köprü meraklılarına kaynaklar:
http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=15495
http://www.euractiv.com/en/culture/interview-nuri-colakoglu-istanbul-2010-cultural-capital-bid/article-153262
http://www.izto.org.tr/IZTO/TC/Kurumsal/BaskanMesaj/Basin+Aciklamalari/_izmir.htm
http://www.sabah.com.tr/2006/12/24/siy97.html
http://www.voanews.com/turkish/archive/2006-03/2006-03-11-voa7.cfm
http://www.vatanim.com.tr/root.vatan?exec=haberdetay&tarih=28.01.2007&Newsid=105994&Categoryid=1