"köle kapısı"




Geberene kadar çalış, ta ki kolunu kaldıramayıncaya kadar. Tüket kendi, kendini terle, o kadar ki uyku dahi akamasın gözlerinden, gözlerini kırpmadan uyu olduğun yerde, ayakta rüyalar gör.

Yorul, aklını kapat, merakını öldür. Sadece durmayı arzula, azıcık uyumayı, iki dakika oturmayı. Arzula, o kadar ki sadomazoşist bir tavırla asla ona ulaşama ve arzunu arttır, zevk al.

Sahip olduğun telaştan, işten başka birşey düşünemeyinceye kadar bitir kendini, hiçbir şey üzerine düşünmeden hareket et, sadece mayışmak iste, unutmak iste. Kapıdan geç, ışıltılı, gürültülü, hareketli. Yetmediyse arttır dozajı, kanalı değiştir. Dozajı arttır, ta ki sızana kadar. Temiz bir kayboluş olsun bu karanlıkta, televizyonun otomatik kapatmasını ayarla. Kendi aklının kapalılığını yansıtsın o son saniyeden sonrasındaki karanlık.

Belirli iş saatlerinde yoğun çalışmak, çalıştırtılmak, tam bir sistem kurgulama aracı. Kendini bitirene kadar çalış sonra ise tek istediğin edilgen bir eğlence, bir göz meşgalesi, bir kulak oyalayıcı bir düşünce durdurucu olarak televizyon izlemek olsun. Fizksel edilgenlik, zihinsel aktiflik. İzleme üzerinden bir bombardıman. Yarılanma süresi var, ( ışınsal radyoaktif akrabalığı olan bombalar malumunuz ) ışıdıkça kısalıyor ömürler, ya da uzun ömürler kısa yaşanıyor.

O ışıklı kapı!
Sadece eşiğinde durduğumuz, asla içine giremediğimiz o göz eğlencesi. Uzaktan kumandasal sanrı hakimiyetimiz, gerçekte tam bir tutsaklık, tam bir teslimiyet. Katıldığımızı düşündürten yarışma oylarıyla oyalanmak üzerine gelişen bir yalancı toplumsal katılımcılık.

Yavaş yavaş, kapı önüne geliyor ve gözlerimi kırpmadan uykuya dalıyorum.
Kapının önünde gözüm faltaşı gibi açık, kulaklarımı ise dört açtım, dilim beynim sessiz hareketsiz imgesiz. Yavaş yavaş kendimi bırakıyorum. Kapı yüzünde uyuyup kapının yüzünde uyanıyorum