Suda yürüyenler



Güneşin cayır cayır yaktığı bir günde TV haberlerinin "Türkiye Kavruluyor" (İstanbul kavrulmadan Türkiye'ye yaz gelmez ya asla) başlıklı görüntülerinin en tipik manzarası, şehirdeki süs havuzlarının nükleer atık yeşili sularında oynaşan beyaz donlu çocuklar ve bu havuzların önündeki "havuza girilmez" tabelasıdır hep.


Yokluk ve yasaklar;
Şehrin soluk alma, ferahlama yokluğu,
Fakirin hayattan keyif alma yokluğu,
Parası olmayanın yaşamak için kuralları delme zorunluluğu...
Zenginin eller havaya yaptığı havuz başı buzlu kokteyl anlarında, fakirin kavşak ortasındaki havuz içinde donlar aşağı keyfi...
Süs havuzlarının kenarına dizilmiş lastik ayakkabılar ve "girmek yasaktır" tabelasına asılmış küçük beden pantolon ve gömleklerin geçit töreni...


Yaz mevsiminde su boylarına iniyorlar büyük şehirlerin küçük ve yoksul çocukları. Yasak havuzlardan keyif çalıyorlar.
Yasaklığı sorgulanmayan havuzlardan keyif çaldıkları için de haberlere çıkacak kadar değişik oluyorlar.


Oysa hava bedava, su bedava(ydı).
Çayır çimen hala bedava.
Ama paran yoksa, pişik olmak mübah sana bu sıcakta.

Bir yanda ise kullanılamayan havuzlar, basılamayan çimler, dokunulamayan heykeller var şehrin her yerinde.
Yer kaplayan, ama sadece süs için duran dizi dizi vitrinler...
Tıpkı evlerin misafir odaları gibi...

Havuza girmek yasaktır!
Oysa su sesi ile şehir insanına serinlik hissi verme eylemi hangi Zen edebiyatında var?!
Yüksek derece huzur, yüksek sıcaklıkta soğutmuyor ki insanı!
Hem de arkadan şehrin baskın uğultusu gelirken...


"Bak ama elleme" mantığı şehrin kullanım alanlarına has değil sadece. Soruna yaklaşımda da aynı mantık var. Sorunun farkında olup, çözüm için pasif kalma ya da uzaktan kumanda modeli çözümler üretme hali...


Oysa çorabımı çıkarıp şehrin göbeğinde ayağımı suya sokmak istiyorum ben.
Ekmek arası beyaz peynir-domatesimi ayaklarım sudayken kafamda gazete kağıdından şapka varken yemek istiyorum, arka planda koskocaman bir şehir bangır bangır bağırırken.
Öğle tatilinde çimlere uzanmak istiyorum etrafımdan türlü türlü takım elbise, gömlek, tayyör geçerken.

Ve bunları yaparken kimse bana bakmasın, bakma ihtiyaci da duymasın istiyorum.

O beyaz donlu çocuklar da yasak deldiklerini değil, suda serinlediklerini hissetsinler istiyorum.
Ve bunları yaparken kimse onlara bakmasın, akşam haberlerde beyaz donlarından şıp şıp sular damlamasın istiyorum.
Mevsimlik-haberlik seyir değil, şehrin insanı, organik parçası olsunlar istiyorum.

Ben ayağımı küvette yıkayıp hemen geliyorum...