sınırkız





30.04.09'da yapmadığım kadar, dış kaynaklı şey ekledim blog'a. kendi üretimim malzeme birikmediği için sanırım.
bir düşüncede, kararda, çok kalamıyorum...
bu dış kaynaklı şeyler de aslında bendeki bir üretim ile doğrudan bağlantılı; BIG / autoban / erasmus / cem kınay / yaratıcılık vs...

serbest takılıp, çağrışımları sınırsızlaştıracağım, yazmadığım kadar kişisel birşey yazacağım ||>


Kasım, paris'teyim, küçük saray diye girdiğim yanlış mekanda, uzun olmayan bir turist sırası bekledikten sonra, güzel bir Picasso sergisi gezmiş bulundum, yanlışlıkla. çıkıp gerçek küçük saraya vardım, yukarıda fotoğrafta görülen sergi vardı.
christy'nin fotoğrafıyla orda tanıştık; yoğun karşılaşmanın başka yoğun karşılaşmaları doğurma prensibi...
Kate de oradaydı, karanlık koridorların kesiştiği bir özel yerde, tek başına...

kolay etkileniyorum, tesadüfler de zorluyor. bir poz, iki poz, üç... sonra bir seri; kapılıyorum.


bir an hayal ettiğin bir şeyin, bir yerlerde gerçek oluyor olduğu fantazisi...
algıladığın, düşlediğin şeyin gerçekliğinin, hep akılda oluştuğu gerçeği...
bir tarihte oraya gittim, giden ben, şimdiki ben haline dönüşmeye ne zaman başladı, oraya gitme kararını verdiğinde mi? oraya vardığında mı ? döndüğünde mi? oradayken mi? (...)
beni sessizce dinliyor, Kate umursamaz görünüp, bana işkence yapıyor; boşver diyor christy...sen yoksun ki ben varım, takılma diyor.

kişilerde ve şeylerde kendimi "yok" konuşmayı seviyorum.

bunu hatırladığımda, gözüm yukarıdaki çiçek şapkalı serideki gülümsemeye takılıyor. andre breton olsa etrafta, sürrealist yöntemi benim o dıştan okunmaz, sezilen halimden kopyalayarak çaldığını idda edebilirdim...

bazı şeyler o kadar güzel ki; bazen pek çok şey o kadar güzel ki...hep suçlansam da illa ki kapılıyorum. takıntılarım ortaya çıkıyor, sergiyi bir daha geziyor, o serilerin önünde tekrar tekrar duruyorum.

yıllar önce TVde bir film izlemiştim; iki tane süper zekalı tip, belli parametrelerin girilerek (ki bunlar filmde "tarayıcı" ile bilgisayara aktarılıyordu) istenilen özellikte bir kadının yaratılmasını sağlayan bir araç yapıyorlardı ve üretimler sırasında başlarına sütyen takıyorlardı. birkaç başarısız denemeden sonra, bu iki asosyal tip, normalde asla tanışamayacakları bir kadın yaratıyorlardı ve kendilerini ona kaptırıyorlardı...

yoruluyorum, kafenin içinden avluya çıkıyorum, güneşli bir paris günü, herkes gibi güneşe oturuyorum, klasik...alnım parlıyor; küçük sarayadan çıkmadan önce kendi kendime otomatik zaman ayarlı modda bir fotoğrafımı çekiyorum.

çalıların arasından christy görünmüyor.
kate çerçevesinde.
aklımın kellesine sütyen geçirip, çevreyi tarıyorum, saksıyı çalıştırıyorum; bin şey çıkıyor.
alaturka tuvalet, otobüs durağı, t-shirt, defter, kültür merkezi, şirket...