bizim mahalle

tasarlanamayacak olan kimyanın ortalıklarda olduğu gerçeği; biz tasarımcılara ayağımızı denk almamız gerektiğini çok güzel gösteriyor.
eğer arkamızda, tasarımlarımızın etki alanını arttıracak, onları göz önünde tutacak bir medya, araç ya da aracı yoksa; yaşantının kendisinin zalim-gerçek-dobracılığına teslimiz demektir.


bu yüzden, ben anneannemin almak isteyeceği objeler, kullanımlar, şeyler; ya da dedem için cazip olan bir ev tasarlamayı hedefliyorum.
bu ilgi ve etki alanlarının dışında kalınır ve nerde olduğunu bilmeden ukalalığa devam edilirse, hayatın evrenin bu alanındaki gerçekliği olan sokağın gerçek insanı en net ve ağır tavır olarak bizi takmayacaktır.

birşeyler tasarlayan için de en büyük ceza budur herhalde. hiçbirşekilde hiçkimsenin umrunda olunmamak.


sokak, kendi hayatını kendi çeşitlendiriyor. valideçeşme, koyu beşiktaşlı, beşiktaşın şampiyonluk öncesi son maçını sokakta izliyor.
bir dükkanın cephesine bir pano konuluyor, sokak trafiğe kapatılıyor, projeksiyon aleti ve hoparlörler geliyor, kahveden sandalyeler çıkartılıyor ve maç başlıyor!


bunun benzerini sokak daha önce, milli takım maçlarında, pastanenin duvarına projeksiyonu yansıtarak yapmıştı. amcalar teyzeler dedeler, abiler, gençler, yengeler herkes, istediğini alıp gelmiş, sokakta bira, çay, kola içilmiş, çeşitli atıştırmalıklar eşliğinde maç izlenmişti. en ön sırada oturan bir mahalle teyzesi her atakta acayip bir şekilde gerilmiş ve bu gerginliğini de dile getirmişti. maçı sokak ile izleyen bakkalın, maç süresince kapalı tuttuğu bakkal ise, devre olunca açılmış ve gerekli erzak tedariği oradan sağlanmıştı.

sokak acayip.
ayağınızı denk alın, artistler...