platform

Nişantaşı'nda, tadilat halindeki kafenin, tadilat nedeni ile kullanılmayan ahşap platformunun keyfini çıkartan apartman görevlisi ve misafirleri...

Kent: Tüketimin dinamikleri ( alışveriş, yeme-içme) etkisinde baskın olarak tanımlandığı ve apartmanların ön alanlarının güvenlik sebebiyle ya da sadece sahiplik ilişkileriyle genişlediği yerlerde, sokakta sadece durmak neredeyse imkansız.

Sosyal sınıflar üstü "ne oldu hemşehrim" sorusu, hizmet verenlerin hizmet alanlardan aldıkları güçle hizmet almak istemeyenlere, sadece durmak, geçmek, -olmak- isteyenlere yönelttikleri -her koşulda işleyen, iletişim tipleri üstü- bir üst soru.


Kaldırım kenarına, duvar üzerine, giriş eşiğine oturma eylemlerinin sadece "kabul edilmemişler-dışlanmışlar ya da diğerleri" tarafından gerçekleştirilebileceği gibi bir kanının akıllarında sağlam bir yer tuttuğu semtliler şaşkın-tedirgin.


Eylemlerimizin, zihinlerimizdeki sürekli açık - sessiz otokontrol merkezinden rahatça ve uzaktan biçimlendirilebilirliği, itiraf etmesek ya da farkında olmasak da "apaçık" ortada iken, semtlilerin korkularının çok da büyümesine de zaten gerek yok.


Tam da bu sırada, tanıdık biri, sandalyesini dışarı çıkartıp muhabbete başlıyor ya da eşiğe gazete serip yıkanmış taze meyveleri kütürdetmeye başlıyor. Tatlı doğal; bir sayfiye hayatı.

Semtli "tekrar" karşılaşmanın şaşkınlığını yaşarken bir tanıdıklık da hissediyor.
Bu oturan, minik sıska kanişi gezdiren, dev cüsseli göbekli, apartman görevlisi değil mi?


Biraz aşağıda, Beşiktaş'ta, Maçka sırtlarında insanlar parklarda, kaldırım kenarlarında, kapı önlerinde, çayla meyve ile bira ile...

Kimse şaşırmıyor.


Ben bizim yazlığı hatırlıyorum.
Bir iki "eskiler" Ankara Mini-Bar diyor.

Lafı yapıştırıyorum.

İzmire tatile gelen Ankara'lılar bizim oradaki duvar üstü sohbetlerinden öğrendiler bunu.

Kaos.
Konu dağılıyor...
Boom!