insanlığın geldiği son nokta yalanı.

Starck, bir konferansta "insanlar yaşadıkları anın, insanlığın geldiği en üst nokta olması görüşündedirler ve yanılırlar" diyor.
haklı.
hayat, tarih dediğimiz, ve hep bugün yazdığımız o eski zamanda, bazen bugünden daha fazla; bazen en az bugün kadar üst düzeyde karmaşık ve etkileşimi yüksek bir yaşantıydı.

dün, bir seminerdeydim.
klasik iyon stilinin nasıl bir tarihsel süreç içerisinden oluştuğuna dair bir analiz sentez ve tespit semineri idi.
Şükrü Tül anlatıyordu; kurduğu bağlantıların isabeti ve şaşırtıcılığı karşısında babamla beraber dinliyorduk.
arada birbirimizi dirseklerimizle dürterek, sandalyeler üzerinde heyecanlanarak...

sanki tam olarak çözülmüş ve anlaşılmış, m.ö. 600'lü yılların, kalıplaşmış; batıdan doğuya doğru okunmuş ve hep öyle anlatılmış yaşantısı; yerli anadolu halklarının, hititlerin, friglerin, lidyalıların, ve kozmopolit birleştirici akdeniz kıyısındaki finikeliler, mısırlılar gibi diğer halkların, kafkasya halklarının, urartuların, nasıl birbirleri ile iç içe, kültürleri neredeyse birbiri üzerine düşen, kaynaşık bir yaşantının ürününü yaşadıklarının göstergeleri ile, gözlerimizin önünde gevşeyip eridi, ve bambaşka bir birlikte yaşama üzerinde yeniden kuruldu.

iyon başlığı, aiol ve anadolu tambur vari motifleri ile ilk nerede nasıl karşılaştı nasıl kendini evirdi çevirdi, kuzey ege'de nasıl taklalar attı, samos'ta mısır etkisiyle ilk çok sütunlu dev tapınaklar, karnak vari boyalı dev heykeller, mekanlar nasıl oluştu, milete nasıl ulaştı, sonra efes nasıl kendini kosmopolit ve çok kültürlü bir yaşantıyı kavrayacak şekilde kıskançlık ve üstünlük çabasıyla artemis tapınağında anıtlaştırdı ve artemis heykelinin beline bir frig kemeri taktı, kutsal heykeli bir frig kubusunun içine oturttu, açık avlulu dev bir tapınağa koydu...

tesadüf değil ki, artemis yerini meryeme burada bıraktı...yeni inanış buradan güçlenerek yayıldı.

yüzyıllara yayılan, halkları aşan, kalıplaşmış kafaları kıran...müthiş bir toparlama.
bugüne bakınca, o gün, coğrafi mesafelerin kültürel ilişkilerin daha kısa daha yakın daha iç içe olduğu gerçeği karşısında yükseliyor...
bir milet testisinde şahlanmış atın yelesinde bir urartu grifonu görünüyor, ilkel artemis heykellerinde asılı ahşap garip doğu tılsımları tapınak kazı alanından çıkıyor, geniş coğrafyalara yayılı attika kökenli olmayan, ama adı da daha tam konulamayan, sezilen ama daha çok bilgiye ihtiyaç duyan heykel yüz motifleri denizler aşırı coğrafi noktalarda tekrarlanıyor.

tüm bunların üzerinde yükseldiği yaşantı kendini evirip çevirdi, cesur niyetlerle coşup, olgun tavırlarla sadeleşip parthenon oldu; en klasik ve sakin hali ile de priene athena tapınağına dönüştü. biçimsellik, yapım yöntemleri, simgesellik ve mimari yerleşim olarak en olgun halini aldı...

dün akşam garip bir akşamdı.
yaşantılar, akıl ve bedenimize kadife perdeler sarıyor.
yumuşaklığı ve sıcaklığında kendimizi kör bir yürüyüşe bırakıyoruz.
ege adamı rahat bırakmıyor.
iyi de yapıyor; sert bir lodos kadife perdeyi savuruyor;
hayat insanın önüne açılıyor...