saçma işler.

şüphesiz ki;
inşaa etmek,
eğer bireye ya da çoğunluğa dair basit ve kesinlikle gerekli bir fayda sağlamıyorsa (kamu dediğimiz şey; güzel kibar anlamıyla); her anlamda yıkıcı bir eylem. tek bir yapıcı, üretken, doğurgan yanı yok.

yeşil binalar dediğimiz yalanlarla yüzleşmek isteyenleri; çimento ocaklarını ve çelik madenlerini incelemeye davet ediyorum.

bu aynen; dünyanın bir yerindeki içilebilir su kaynağını sahiplenip şişeleme tesisi kuran, onu oradaki ihtiyaç sahipleri için varken kurutan çok büyük bir meşrubat şirketinin; güzel ülkemizde doğal su kaynakları ve havzalarını korumak için sosyal sorumluluk projelerine ön ayak olmasına benzetebiliriz.

neresinden tutarsanız elinizde kalıyor.
elde kalması da başka bir problem; elimizde ne işi var...bu da bizim sorumluluğumuzun başladığı an işte...


benim doğduğum yer bornova'da çimento ocakları vardır. ömrümün başından bugüne, ben büyüdükçe, koca koca dağlar gözlerimin önünde eridi...karaburun yarımadasında mermer ocakları, heybetli dağları kesik keklere dönüştürdükçe, umarsızca artık molozu da güzelim dağın yamaçlarından dökmeye başladılar...görmeniz gerek.

izmir'de eskiden bir tepe, şimdi ise bir düzlük olan, artık kentin içinde kalmış, yenmiş bir dağın yerine kurulmuş bir mahalle var.

bu tantana aklıma bir yarışmayla düştü. betona dair buluşçu(innovatif) fikirler yarışması üzerine düşünürken...

çimentoyu bırakalım, aklımdaki niyet oydu. geliştirmeyelim kardeşim çimentoyu, betonu; yaptığı yıkımı göstermekti yarışmada amacımız...

buradan da göstereceğim...
bekleyiniz.