bulutlar dağılırken.


neden stanley clarke konserine değil de, imogen heap konserine gittim? çok açık...(mış)
konserlerde eğlenmiyordum ne zamandır. bu sefer eğlenmenin ötesinde, çok da etkilendim. canlı performansın keyfi, müzik aletlerini, müzik aleti olmayan aletleri SES için kullanma fikri, bilek mikrofonları, samimi bir delilik...hepsi birleşince güzel bir performans oldu.
coğu zaman pek çok şeyi unuttuğumuzu düşünüyorum. müzik aleti çalarken, yarattığı seslerden öte, aletin kendisini çalıyoruz. kendimizi bir çalan olarak onun doğru tekniğine ulaşmaya çalışan olarak görüp, çalıp duruyoruz. ama müzik, kocaman bir hacimde, çok eski bir piyanonun tuşlarına uzun aralıklarla basıp, nefes alışlarınla ritm tutarken doğuyor...109-biliyorum.
müziğin içtenliği hatalarla artıyor. 
denemek, dinlemek, olmadıysa durup herşeye yeniden başlamak...o sesi yakalayana kadar. 
parçaların bazılarında durup yeniden başladı. 
öyle durumlarda, canlı seyretmek TVden ayrışıyor. 


kendimden dinledim. 
hayal ettim...uzun süredir hissetmediğim şeyler hissettim; çok önemli şeyler hatırladım. uzun uzun gökyüzüne bakıp acaba gerçekten bulutlara üflemem işe yaradı mı dedim. imogen heap in twitter'ındaki mesajına yazdığım cevap yalan olmadı dedim...


evet, itiraf ediyorum; dün gece konserde yağmur yağmadıysa ve yıldızlar ortaya çıktıysa, bilin ki benim bulutlara üflemem yüzündendi.

bir de sahnenin akasındaki BÜYÜK gemi meselesi var.
konserde çok istedim, yavaş yavaş harekete geçmesini ve düdüğünü çalarak galata sırtlarını inletmesini. 
olmadı. 
bize şarkı söyletti, biz de söyledik ya, onunla da birşeyler yapardı herhalde...