sisten izler günlük/01.02.

1.Gün: 
Söyleşiye denk geldim. birkaç dakikalık gecikme ile. İz teması üzerine konuşuldu. daldan dala ve serbest bir şekilde, temanın içine girilmeye çalışıldı. fena da değildi. ama yine hep olan oldu. belirli insanlar konuşup, çoğu insan dinledi. yaygın bir alışkanlık.
yürütücüler hangi tema üzerine nasıl çalışacaklarını anlattılar. ben: yemek, içmek, bisiklete binmek ve yemek üzerine bir atölye bizimkisi, dedim. bir heyecan doğdu tabi ki...
deniz...hafif tuzlu, su yüzeyi birkaç cm tatlı su, yakında dere vardı. su içinde sürekli batan birşeyler. anlamadım. köfte bira, İYTÜ'ye dönüş. 
17.00 toplanması, sadece bir kez gerçekleştirdik. grupla gerçek anlamda ilk tanışma; herkesin birbirine kendisini anlatması. tema üzerine konuştuk.


sisten izleriz. bir üfleşsek kayboluruz. biraz şanslıysak bizi hatırlayanlarca, kaybolduktan sonra da hatırlanırız, bizi hatırlayan son yaşayan da yok olana kadar varız. urla'da olduğumuz bir hafta boyunca yapabileceğimiz en gerçek şey, oranın tozuna, suyuna bulanmak, orayı yemek, içmek, biriktirmek ve bunlar sonunda da tüm bu izleri bizden geçirip oraya bir yere gömmek olabilir... mi? olur dediler...sadece "yer" e değil, zamana da bırakılmış bir iz olacak...


bir gün biri sandığı bulacak, açacak ve içinde ne bulacak?
listesini yaptık, neyin neden olması gerektiğini tartıştık. gruptan herhangi biri böyle birşey bulsaydı içinde ne görmek ilginç olurdu? yemek saatine kadar konuştuk. tekrar anfiye çıkarken, ay tupturuncu doğuyordu.

şarap bulma seferi, yanlış istikamet, urla! 1.5 saat dolanma ve sıcak 4 şişe ile geri dönüş.

eğlence!


2. Gün:
kahvaltı sonrası söyleşide sıra bende. izmir'e dair umutlarımı anlattım, bu sefer şehre girerken ilk defa trenle alsancak garına gidişimi, altınyoldaki mehtabı...yeni mezun olmuş, birşeyler yapmaya çabalayan birisi olarak, devam etme yollarının nasıl arttırılabileceği üzerine konuştum. seferihisar ve izmir belediyeleri ile ilgili, sonunda gerçekleşmeyen projelerimizi ve onların neredeyse gerçekleşivereceklerini, bunun çok umut veren birşey olduğunu ve başka yollarım mümkün olabileceğini anlattım. gösterilen yerlerin yanında, içinden gelinilen yerlerin potansiyellerinin kocamanlığına dair bir masal. uğraşmanın, kazımanın birşeylere yol açabileceğini söyledim.


anlatırken düşünmenin kafa karıncalandırtıcılığı bambaşka...


bizim ekip denize giderken ben tamamlamam gereken bir poster işi ile uğraştım, onu kargoya verdim. urla'ya iri taneli yağmur yağdı. birşeylerle uğraşırken, iri taneli yağmur altında denize girme fırsatı kıl payı kaçmış oldu. 


akşamüstü buluşması yurtlar önünden kalkan minibüste urla iskeleye doğru. bisikletlerimizi aldık. önce karantina adası, sonra liman tepe, ve yakınındaki arkeolojik alan. sonra yeniden inşaa edilen antik yağhane ve deposuna ziyaret. hala çalışa antik kuyulara bakış...hava kararana kadar sahil boyu, aheste, yazlık yer bisiklet gezisi...


bisikletleri bıraktıktan sonra, iskelede rakıya oturuş...


samimileşen muhabbet. kişilere dair çoğalan detaylar. üretim ve tüketim pratiklerine dair tartışmalar, mimarlık yapma yöntemlerine dair kafa yorma...tabi tüm bunlardan daha önemli olan, gün boyu yanmış tenin ve kokusunun eşliğinde, fava, kalamar, ahtapot ızgara, haydari, salata, zeytinyağı, rakı...


ilk önce 8 de döneriz derken, işi 11 e bırakmak, sonra da aklın güzelliğine uyup 01.00 dolmuşu ayarlayıp üniversiteye dönmek...
dolmuşun morlu kırmızılı loşluğunda şarkı, türkü.


mimarlık fakültesi anfisinde dans gösterisi, yurt girişinden cayıp yokuşu tırmanmak...
cila üzerine cila...


hoppa cıstak!




Devam edecek...