enerji.

ege'de uzun süredir değişik şeyler oluyor. 
yeni enerji yasasının çıkmasından sonra, protokolleri, enerji alım satım ve lisanslarını düzenleyen kanun ya da yönetmelik ya da her ne ise, o da yolda; çok az zaman sonra işler olacak. 
dünya bankasının doksanların sonunda, Türkiye'de sağlık ve enerjiye yatırım yapın demesiyle (belki de) başlayan süreç, bugün sağlık sisteminde yaşananlar ve sonrasında enerji sektöründeki gelişmeler üzerinden, neredeyse çok berrak biçimde izlenebilir nitelikte.
temiz enerji kaynaklarına yönelmek yerinde bir tercih şüphesiz. ama işin sadece enerji üretmek yanı yok; o enerjiyi üretecek teknolojinin buluşu ve geliştirilmesi de işin ana konusu. ancak bizde genel olarak yapılan çoğunlukla üretimine odaklanıp ar-ge'sini pek düşünmemek oluyor...
rüzgar enerjisi, güneş enerjisi, hidrodinamik enerji, maksimum verim, maksimum enerji depolama, en verimli iletim yöntemleri, en uygun yerleştirme analiz araçları....
liste uzar gider. üzerine düşünmek için ilginç konular.

aliağa limanı çevresinde yatan yüzlerce gövde ve kanat...
trenlerle güneye taşınan parçalar...
dev korunaklı paketler...

izmir'in kuzeyinde boşalan depolama alanları, direklerin dikiminin habercisi.
direkler her yerde, akhisar'ın yüksek yamaçlarında, ovanın kenarında, karaburunda tepeler üzerinde...
şimdi ise Söke ovasında.

ovanın rüzgarından enerji biçmek.
tarla üzerindeki bu yeni dev ağaçların tarımına ağırlık verme vakti.
ancak, patlayan motorlar, çıkan yangınlar, kuşların yollarını kapatan hava koridorları, herşeyi biçen kollar, gürültü kirliliği...
çeliğin, aluminyumun üretimi sırasında kullanılan malzemeleri de düşünmek gerek. 
dev bir direk, dev pervaneler, ne kadar çelik ve enerji, zararlı gaz, ne kadar aluminyum, zehirli kimyasal vs vs.
bunları da akıldan çıkartmamak gerek...
Söke ovası uçuyor. rüzgar her yerde...
hidroelektrik santrallerinin vahşi boğma merakı yanında, umarım bu tarlalar da başka vahşi merakları körüklemez.
ya da çoktan körükledi mi bile?
ben muhtemelen bilmiyorum bile.