dur! polis.

hafif serin gecede, hızlı adımlarla eve doğru yürüyorum.
ortalıkta, mezarlığın köşesine daha çok yeni yerleşmiş seyyar satıcıdan başka kimse yok. onu da az yukarıda gerimde bırakıp, meşhur yokuştan aşağıya doğru devam ediyorum.
daha önce pek çok kez, tam da o noktada bekleyen ekip aracının yanında duran polis tarafından kimlik kontrolünün yapıldığı yerde herşey oluyor. yine.


uzaktan en sol şeritten gelen ekip aracı, bana selektör yapıp sağa doğru hızlanarak direksiyonunu kırıyor, tüm yolu yarıp, daha önce pek çok kez, tam da o noktada bekleyen ekip araçlarının tam olduğu yerde, yanımda sert bir şekilde duruyor. içinde üç polis. bana mı selektör yaptınız diyorum, tüm bunlar aklımın içinde absürd bir polisiye gibi birbirleri ile bağlantılar kurarken, gülerek. "ha, ya yok bir bakalım dedik" diyor. " a iyimiş o zaman " diyorum yüksek sesle gülerek. ekip aracı, ben daha "hah!" kahkasını bitirmeden, hızla yanımdan uzaklaşmış oluyor bile...


düşününce ne gerilim.
ama herşey bizim güvenliğimiz için, tüm kameralar, kimlik kontrolleri vs...
ve çok kolay alışıyoruz. garip gelmiyor. ne kadar çok karşılaşırsak o kada normal karşılıyoruz.
çünkü gecenin bir yarısı sokakta, tek başına, hızlı adım yokuştan inerken, ben, ben değil, bir hırsız, bir terörist, bir katil, bir kaçak, bir cani... birden bire olabilirim.


belki tam o sırada arkadaki bir sokakta bir ev soyuluyor, bir araba çalınıyor, birine bıçak çekiliyor. olabilir.
o yüzden gerekli-y-miş. başına gelince anlaşılırmış.
belki de doğru.
ama çevremizdeli çember giderek daralıyor. sokakta artık ben, özgür davranabilen değil, daha çok bir numara ile kontrol edilen, belirli bir ahlak düzenine göre uslu ve terbiyeli kişiyim.
abartıyor muyum?
bkz: Sahilde içki içiyorlar diye ceza kesildi. Birbirlerine sarılarak oturan çift güvenlik görevlilerince uyarıldı ve tartaklandı. Dur ihtarına uymayan genç vurularak öldürüldü...


güvenlik için özgürlükten vazgeçmek...
eski bir hikaye.
çabuk alışılan, dinlemekten bıktığımız ama fısıltı ile sürekli anlatılan.