la magie

sadece bulaşık olup, şansını çok da düşünmeden, ama hep iyi şeyleri ufacık da olsa umarak, dilini bilmediğin bir sofraya konuk olacaksın; ki orada tanıştığın büyülü insanlar seni büyülü şeylere kışkırtabilsinler.


bugün paris'in o meşhur operasına, palais garnier'e oyuncu kapısından girdim.
Emma, paris balesindeki bir balerin olarak, ilk denemede kapıda çok dil döküp, içeride devam eden operanın sonlarına doğru gezme izni kopartmasına rağmen, o vakit gelişimizde de kapıda zorlandık. tavırlarından klas gibi görünen ama belindeki bir çok anahtardan idare amiri gibi bir adam olduğu anlaşılan kişi, pazarlıklar sonunda sıkı bir 30 dk sınırı koyarak bizi içeriye bıraktı. 


koşmaya başladık...
iki üç küçük kapı ve anlamadığım yönelimler sonunda, acayip süslü bir ısınma salonuna vardık. her yer aynalar ve ve süslü altın yaldızlı kabartmalarla dolu. sahneye çıkmadan önce burada ısınılırmış, erkekler de tepedeki garip dar balkondan balerinleri izlerlermiş. bak sen..


hişt, işaretli hızlı adım yürüyüşün sonundaki kapıdan geçince, girdiğimiz andan itibaren duyduğum opera müziğinin içeriye yapılan bir kayıt yayını olmadığını, aksine şu an bir operanın devam ettiğini anladım. ki bunu anladığım an kendimi solist ile aynı hizada ama sahne arkasının karanlığında buldum. 
sahnedeki kıyafetlere tezat yanımda operayı dijital ekranlardan izleyen kulaklıklı adamlar vardı. kısık sesle konuşmaya kapıları açıp kapamaya izin var...


çok kısa orda kalıp içerilere girdik, sağda solda sırasını bekleyen oyuncular ve yedekler...ve bir kapının ardında dönem kıyafetleri içinde ordan oraya dolaşan ve merdivenlerde geniş geniş oturan ve şakalaşan aktör ve aktristler.


bir yük asansörü ile en üst kata çıktık.
bir kapıdan geçip, o dev binanın dışarıdan görünen kubbesinin içindeki dev çalışma stüdyosuna girdik.




bu salonun sahnesi eğimliymiş, o yüzden balerin ve baletler alışsınlar diye çalışma alanı da eğimli.
fotoğrafta sağda ufacık biz. mekanın boyutu hakkında fikir verir sanırım.
sonra pencerelerden birine yaklaşıyoruz.



koca pencere o. aşağıdan görünen o kubbe çevresi küçük delikler işte. buradan görünen ise şöyle birşey. sihir gibi..


buradan, en eski prova stüdyolarına gidiyoruz. ama sürekli, mecburen koşuyoruz. alt katlara inip, herkesin gezmesine açık alana çıkıyoruz. dolandığımız alan locaların olduğu katlar, opera devam ediyor. 
hop bir locaya dalıyoruz. merdivenler gıcırdıyor, ben çekiniyorum, Emma buralar benim sayılır tatlı gururu ve rahat kontrollü hali ile fazla olmayan ağırlığıyla tahtaları fazla gıcırdatmadan içeri girip çıkıyor. 
hız, saraylarla karşılaştırılabilecek bir aynalı salonda azalıyor. biraz sakin yürüyoruz. kraliyet için yapılmış bir galeri...kendisi çok ağır süslü, sonlarındaki kubbeli küçük holler ve tavanları çok daha güzel.




bu yukarıdaki resim, o şaşalı salondan. 
sonra hızla yine aşağıya doğru inip, girilmez diyen kadife iplerin arkasına hızla geçip, bizi durduran genç smokinli görevlilere baleden olduğumuzu söyleyip ilerliyoruz. mermer bir salon, aynalar...


garip bir kapıdan, daha da aşağılara doğru gidiyoruz. sen müzikle ilgileniyorsun değil mi deyip kapıdan içeri dalıyor, orkestra çukurunun altına iniyoruz. sahnenin altındaki dev derin galerilere döşeme oluşturan delikli metal plakalarda onun kadar rahat yürüyemiyorum haliyle, ses yapmak sorun olur mu olmaz mı anlam veremediğimden...




daha da aşağılara gidip, salon ilk yapıldığında kullanılan sahneyi yukarı aşağı hareket ettirmeye yarayan çarkların yanından geçiyoruz, her bir katta varlar. gemilerde kullanılan döneminin teknolojisiymiş o yüzden tiyatroya da o terimlerle girmiş.






en alt kat...gerçekten zemin, döşemenin altında su var ve havuz gibi bir alan...içinde balıklar...


kubbenin tam altında, tüm planın tam orta noktası olan, tam merkeze yani çekirdeğe varıyoruz dehlizlerde dolanarak. herşeyin başladığı yer burası diyor.




senede iki kere temizlenen bu dehlizlerde, enteresan partiler yapılıyormuş...
hızlıca yukarı çıkıyoruz.
koşarak kapıya varıyoruz, tam 30 dk.


bizi içeriye almamak için uğraşan ve saat kısıtlaması veren adam, orada yok.
göz devirerek kapıdan çıkıyoruz.