libya


'37 exposunu konuştuk. zamanın politik geriliminin/gerçeklerinin pavyonlara ve dolayısıyla exponun ortamına nasıl yansıdığını...düşüncelerin birbirlerinin karşısında inşa edilmesi.


şimdi ise doğrudan karşılıklı iki karşıtlığı, özellikle buralarda görmek çok zor. savaşlar gerçekleşiyor ancak bu coğrafyadan uzakta, orada olan bir düşmanla, oralarda kayıplar verdirilerek vererek...


sanki bir görünmez düşman.
bunları ilk kez dillendiren ben değilim tabi ki.


eskiden nasıl gerilim kendini aynı mekanı paylaşan simgelerle, tam anlamıyla inşa ediyorsa, şimdi de aynısını yapıyor. ama daha dolaylı simgelerle, işaretlerin temsillerinde kendini inşa ederek; her koşulda eski temsil şekli kadar çarpıcı.
turistlerin kalabalık çılgınlığı arasında, afrikalı satıcıların şıkırtılı eyfel kulelerinin sesleri arasında, köprü üstünde, kule altında, yol kenarında, askerler çok sessizce yürüyorlar.
ortalığın kalabalığının renkli canlılığına rağmen, üzerlerindeki kamuflajlar çok işe yarıyormuş gibi görünüyor...


fransa'nın libya'ya karşı bir senede keskin şekilde değişen politikası, kaddafi'yi sarayların bahçesine kurduğu çadırlardan, izzeti ikramdan arındırıyor, imgesini ülkesine (birden bire) zalimce hükmeden bir diktatöre dönüştürüyor. sarkozy kapılarda karşıladığı buyur ettiği bedeni kanlara bulamak için sıkıştırıyor da sıkıştırıyor.
kaddafi, nato durmazsa çatışmaları avrupa'ya taşırım tehtidini savuruyor; iddaa edildiğine göre, sarkozy'nin seçim kampanyasında paraları savurduğu gibi...rahat rahat.
askerler sokakta. 
kendilerini sezdirmemek gibi bir dertleri yok, aksine gövde gösterisi yapıyorlar. ama çevresindekiler izlemeye o kadar alışkın ki ( belki de ) işaret onlar tarafından görülüyor ama kimse dehşete kapılmıyor...
halbuki patlama, kan revan, yeri yönü belli olmayan, zamanı belirsiz, görünmez ama gerçek bir tehlikeyi temsil ediyorlar...


belki ben bile aslında olanı değil, algılanması istenileni dillendiriyorum. bir tehdit algısı...
ters köşe.


insan asker şunu düşünüyor mu, hatırlıyor mu acaba demeden edemiyor.
kaddafi, paris'i ziyaretine beş uçak, bir deve, bir çadır ve otuz tane bakire bodyguardla geldi.
insanın o asker olup herkesi tarayası geliyor.