ölme

bir eve bakmak için  Père-Lachaise'e gittim. vakit olunca da mezarlığa giriverdim.
antik nekropoller böyle olmalı diye düşündüm. şehrin dış sınırında, ya da girişinde de denilebilir, büyük mezarlık alanları. ölü evleri...
lahitler...
doğu coğrafyası tutuculukla değişmeye dirençle tanımlansa da, aslında burada yaşam ve ölüm daha tutucu. tabi ki en önemli sebep süreklilik. kırılmaların yoğun olduğu coğrafyalarda, kültürel çeşitliliğin birlikteliği de, kültürlerin kaynaşması ve yok olması da başka yerlerle kıyaslanamayacak kadar hızlı ve sert gerçekleşiyor.


aslında burada roma hiç bitmedi ki diye düşünüyorum. avrupa krallıkları arasında evliliklerle oluşturulan birlikler ve savaş sonrası antlaşmalar, kendinin romanın devamı olduğunu idda eden ya da onun devamı olmaya aday krallıkları, imparatorlukları doğuruyor. fransız ispanyol, fransız alman, nepolyon, alman avusturya imparatorluğu, 3. reich...
hemen hepsi hem romanın imgelerini hem yaşam biçimini hem de hakimiyet hedeflerini kendine giydiriyor.
pagan inancıyla karışarak şimdiki kendini bulan hıristiyanlık ritüelleri gibi, eskinin lahitleri de biçimsel olarak değişmeden inancın gömülme şekli olarak kendini buluyor.
yukarıdaki resimlerden soldaki denizli'den sağdaki de finike'den, antik kentlerin mezar alanları, kent girişleri-çıkışları, ya da önemli anıt alanları olarak kurulmuş, bir nevi kent içi parklar...
bu da  Père-Lachaise...her halde o nekropoller sağlam kalabilseydi, topoğrafyada, tatlı sırtlarda böyle yükseleceklerdi. yoğun antik kent dokusunun tadına fethiyedeki st nikola adasında varmam gibi. burada da aklım zamanda bir ileri bir geri gidip duruyor.

islam geleneğinde, mezarların kent içlerinde, camilerin yanında, çarşının pazarın ortasında; yaşamın içinde olduğundan, bu inanışın ve doğu mistizminin ölümü böylece yaşantıya içkin algıladığından bahsedilmişti bir zaman. kim nerede neden, hiç hatırlamıyorum..
şimdinin uzak ve sessiz mezarlıkları ile bu düşünceyi; ve ölümü yaşama egemen kılmaya çalışan "herkesin bir gün tadacağına dair" sloganlaştırmayı düşündükçe, kanım çekiliyor..
tarihi karakterlerin mezarları olmalarıyla sürekli ziyaretçisi olan mezarlarda sokaklarda 'geziliyor'
herkes de burda...ne ünlüler ne ünlüler.

 her yer lahit...sanki ege'de dolaşıyorum da, antik yaşantının hayali yaşadığım ana egemen oluyor.
ve tatlı tatlı ölümümle kol kola yürüyorum...
trallalaaa, trallalaa..