treignac

fransanın ortasında iki bin sekiz yılına göre 1380 kişilik bir kasaba. bir milli parkın içinde, çoğu aynı dönemde inşa değilmiş, yenilerin de o eskilere benzeşerek yapıldığı, şimdiki hali ile kışları bir anneanne dede kasabası, yazın torun çocuk ziyaret cıvıltısı.
fransızlara bahsettiğimde bile, neresi bilmiyorum dedirten yer.
hemen hiçbirşeyin ortasında kendi kendine birşey.
eskiden iplik endüstrisi olan, küçük bir kentçikken; şarap üreten, ikliminden dolayı fındık ağaçlarının yetiştiği; sonraları endüstrinin devre dışı kalması ile, gelecek umudu veremediği gençlerini hep başka yerlere göndermeye başlayarak küçülen ve umudunu doğa ve tarih turizmine bağlamış, ama artık turizmin bile yaz mevsimindeki dört ay dışında umut vermediği yaşayanlarınca kabul edilmiş bir kasaba.
Parson-Paris'te tanıştığım Sam Basu, nobon ile ilgili sunumumdan sonra, beni Treignac Projet'e davet etti. birkaç yıl önce, icralık olup satışa çıkartılan iplik fabrikasını yüz kırk bin avro gibi komik bir bedel karşılığında satın almış (dört beş bina, büyük bir nehir kenarı arazisi) londra'daki evini satarak. bu fabrika, bin sekiz yüzlerin sonundan itibaren kullanılan ve farklı dönemlerde yapılmış eklerle büyümüş bir yapı grubu. 
bu yapıların biri çağdaş sanat galerisine dönüştürülmüş; eskiden ofisleri içeren bina da odaların, mutfağın, tuvaletin, masa başı çalışma alanın, bir barın bulunduğu bir binaya... sakin akan nehrin kıyısındaki yapılardan biri tamamen yıkılıp suya yakın bir kullanım alanı kazanılmış, bir binanın çatısı kaldırılıp duvarları korunarak açık hava sergilerine veya etkinliklerine hizmet edebilecek çevresi kapalı bir alan kurgulanmış. tüm yıkım ve yapım onlar tarafından yapılmış. 
 bir binanın 3 katı halen boş. galeri binasının en üst katı iplik fabrikasından geriye kalan malzemeyi ve çeşitli işlerde lazım olabilecek her türden malzemeyi depolamak için kullanılıyor.
kocaman, nehrin kenarında harika bir yer. akşam olunca çıt çıkmayan, sadece su sesi ve o gece izlenen zombi filminin bağırışlarının ya da barda yaptığımız bir jam sessionın kasabada yankılandığı bir rüya.
sadece başlamakla ilgili bir yer. sanki "sadece başlangıçlar vardır" sözünü haklı çıkartıyor. var olan tüm bütçe almak için harcanınca, tadilat ve düzenleme için pek birşey geriye kalmıyor. o yüzden, tüm alandaki iki tuvaletten biri mutfağın olduğu yerde alt katta, diğeri duşla beraber çağdaş sanat galerisinin ikinci katında! hat olarak çekilmiş bir elektrik sistemi yok, elektrik ve aydınlatma yüz metrelik uzatmalarla sağlanıyor. 
gece olunca bazı yerler tamamen karanlık, göz gözü görmüyor. ama gözün görmediği yerde, kulaklar pür dikkat anlatılanlara, çok saçma şeyler üstüne yapılan çok ciddi muhabbetlere kitleniyor.
 çok ciddi eğlenceli şeyler üretiliyor.
 herkes masa başında eşit, dinliyor, söz alıyor; yaşa, geçmişe bakılmadan. mesele o an orada olmak ve o masaya birşeyler koymak. 
kişi o masada var oluşunu koydukları ile sağlıyor, masa çevresinde kendini yeniden kuruyor.


hep nasıl dahil olup katıldığına odaklı herşey. çünkü bu akşam yemeği siz dördünüz pişirebilirsiniz, biz de bulaşıkları yıkarız ve yarın ben senin çektiğin filmin ışıkçısı olurum, sen de benim hazırladığım serginin metin yazarı ve o gece hepimiz senin filminin arama sahnesi için, karanlık tekinsiz ağaçlık alanda elimizde fenerlerle yürür ve sonunda sırf eğlencesine, ay yavaş yavaş yükselirken, yakınlardaki o baraj gölüne soyunup gireriz. sabah filmin müziklerini yapıp kaydederiz. akşam üstü kasabada dolaşıp dost canlısı olanlarla muhabbet eder şarap içer sözlü tarih belgelemeleri yaparız... 
bambaşka yerlerden gelen insanların beraber kurduğu, yıktığı, belirli bir çerçevenin hafif sınırlarını belirlediği paraya dair önceliklerin değil, orada yaşadığın süreçte üretmenin esas olduğu bir bulunma hali. 
bu haftaki mimarlık odaklı işe sen yazdığın kitabın getirdiği bakışı tartışmaya açıp dahil olabilir ya da hafta sonunda geçen yıl bir haftada çıkardıkları Madame Wang'in ikinci sayısını çıkartmak için avrupanın farklı yerlerinden treignac'a gelen gruba katılıp derginin bir ucundan tutabilirsin; küçük bir yazı, tasarıma dair bir fikir, üretime yönelik destek, koca bir makale vb. 


bu arada on iki yıl büyük mimarlık ofislerinde çalışıp bıkmış ve birkaç yıldır rotterdam'da bir depo içinde kenarda ufak bir bar işletip sanat yapan John gibi her sabah kalkıp muhabbetlere ortak olup, sonra zamanı geldiğini düşündüğünde, gelecekteki bir yok-yerin kurgu yaşamını yansıtacak her bölümü bir karta basılacak deneysel bir mimarlık kitabı için antreman olsun diye nehir kıyısında suç ve cezayı okuyabilirsin; tüm gün boyunca. gece mangaldan sonra, barda vereceğimiz toplamda belki yirmi kişi olacağımız partide John barda onu bunu karıştırıp durur, sen Dj'lik yaparsın.
her anının eğlenceli ciddi kışkırtıcı bir hale bulanık, kaliteli söz ve proje üreterek geçirmek, en olmadık şeylerin hep beraber nasıl da oldurtulabileceğine şaşırarak, ama hep "yaparak" yaşamak...
hiçbir şeyin ortasında tek gerekenin, sadece orayı varlıkları ve paylaşımları ile zenginleştirecek insanlar olduğunu yaşayarak gördüğüm bir hayal. insana başka yerlerde birşeyler başlatma umudu veriyor.