en büyük alışveriş merkezi

büyük bir alışveriş merkezi inşa etmek bir devlet için neden iyidir?
öncelikle, ortalama 2,5 yıla yayılan inşa sürecinde, inşaat işçilerine, mimarlara, mühendislere, kontrolörlere, pek çok inşaat şirketine ve taşerona, güvenlik şirketlerine iş alanı yaratılır. inşa için gereken tüm malzemenin satın alınacağı işletmeler kazanır. çividen, doğramaya, baretten, güvenlik bandına, tik döşemeden, mıcıra, dosya kağıdından kaşesine, printer kartuşundan tükenmez kalemine, çaydan sigaraya...


en küçükten büyüğe ya da farklı bir sıralama ölçütüyle bir şantiyede harcanan herşeyi listelemek ilginç olurdu... 


inşaat süresince şantiye çevresindeki lokantalar dahil, şehir içindeki ve dışındaki pek çok işletme kazanır. işçilere ödenen ücretlerden doğrudan kesilen gelir vergisi ve sigorta pirimleri ile devlet şantiye boyunca kazanır. bunlara şantiyenin başlaması ve devam etmesi için ödenen ruhsat ücretleri vb. de eklemek gerekir. süreçteki tüm çalışanlar kazançları ile yaşam biçimlerine göre harcamalar yaparlar ve işletmelere para kazandırırlar. 


taksi, dolmuş, otobüs, benzinci...
sayın.


inşaat biter. belirli sayıda teknik eleman alışveriş merkezinde istihdam edilir; çeşitli teknik sorunların çözümü ve işletmenin sorunsuz çalışması için. bunların yanında, yöneticiler, güvenlik görevlileri, temizlik işçileri, tezgahtarlar, pardon "satış danışmanları", garsonlar, aşçılar... 
devreye girerler. 


türkiye'de her alışveriş merkezi bin ila dört bin arası insana istihdam alanı açıyormuş. ortalama rakam bin beş yüz civarıymış. tezgahtarlarda iş değiştirme oranı çok iken, yöneticilerde bu oran daha azmış. bunların yanında nakliye sektörünü, dışarıdan alınan teknik servisleri, yiyecek maddesi tedariğini, elektrik su sistemlerinin ana hat bakımlarını ve kontrollerini yapan kamuya bağlı elemanları, alışveriş merkezi ve belirli merkezi alanlar arasında servis hizmeti veren ulaştırma şirketlerini ve toplu taşıma araçlarını da düşünürsek...


tüm bunlarla, işsizlik oranı azalmış, harcamalar artmış, dolaylı vergiden kazanç yükselmiş, tüketim katlandıkça katlanmıştır. kira gelirlerinden elde edilen vergiler, alışveriş merkezinin emlak vergisi, elektiriği, suyu, gazı...
oh!


ama bunun devamlılığı ancak tüketimin sürekli kılındığı bir ekonomide mümkündür. buralarda çalışan çoğu tezgahtar olan kişi özelleşmiş bir zanaat ya da sanata sahip değildir, bu yüzden vazgeçilmez de değildir. yeri; rekabetçi bir ortamda daha az maaş ile çalışabilecek başka kişilerde doldurulabilecek durumdadır. 


yukarıdaki rakamlar iki bin sekiz yılındaki bir haberdendi. o dönem için toplam üç yüz bin kişinin AVM'lerde çalıştığı yakında açılacak olanlarla bu sayının yüz bin daha artacağından bahsediliyordu. şimdi sayı kaçtır siz tahmin edin. ve artmış olan bu sayı ile ilişkide kaç milyon kişinin daha bu sisteme dahil olduğunu.


tüketim sürdüğü sürece ortalama 3,5 yılda devlet için tüm göstergeleri olumlu bir duruma getirecek gayet toz pembe bu tablo, üretimin artmadığı tüketime odaklı bir ortamda doğabilecek bir finansal kriz ile tam bir kabusa dönüşebilir. sürekli üretim ile dengelenmeyen bir tüketim ne kadar sürdürülebilir?
ve ayrıca belirteyim. kimse beni mimarlık ve inşaatın bir üretim olduğuna ikna edemez.