monocle/başka akıllar



monocle tam adı gibi bir dergi. 
aslında tarihte, tek göze takılan lens görevi gören yuvarlak camlara monocle deniyor. 
wiki'nin dediğine göre 1720'lerde Roma'da bir antikacı tarafından eski yazı ve cisimleri daha dikkatli incelemek için kullanılırken ancak on dokuzuncu yüzyılın başında "dandy" ler tarafından "son moda" bir şıklık göstergesi olarak kullanılmaya başlandı. 
tek gözün görüşünü güçlendiren ve aslında çoğunlukla sadece bir şıklık göstergesi olarak takılan bir obje!


monocle dergisi de adının kökenine yakışan bir dergi.


harika grafikleri, politika, sosyoloji, kültür, sanat, tasarım, alışveriş, gündelik hayat vb. üzerine kapsamlı içeriği ile kesinlikle bakılması gereken, dediklerinin farkında olunması gereken bir dergi. çünkü belirli bir bakışı yansıtıyor ve bunu çok incelikli bir şekilde yapıyor. 


o bakış da şöyle birinin bakışı: ortanın üstü bir gelirin de üzerinde, hep ülkeler ve kültürler arası hareket halinde, hiçbir zaman taraf olmayan, tüm kültürler ile coşkuyla etkileşime geçme ama asla politik bir çatışma ya da savaş içinde kalmama kabiliyetine sahip, şık, entellektüel, iyi yemek ve içki peşinde, para harcamayı seven (...) biri.


dandy'ler ile ilişkilendirip, tek bir gözün gördüğünü düzelten bir araç olduğunu akıldan çıkartmayınca, dergi politikasıyla, içeriği ile, görselleri ile kesinlikle harika bir tasarım işi!
merceğin düzelttiğinden görünen bir dünya...


ama dergiyi ve gösterdiği dünyayı, onun gösterdiği şekilde görmekte fayda var. yoksa o tek gözün görüşü ile gören gözlerin gördüğü arasında sırıtan bir fark oluşuyor!
on sekiz aralık tarihli pazar köşe yazısında Cüneyt Özdemir, bu dergiden bahsediyor kısaca. 
özdemir monocle'ı düzenli olarak takip ediyor, bunu twitter hesabındaki gönderilerinden anlamak kolay.


dergi enteresan konuları ile, türkiyeyi takip ediyor, bu da açık. daha önce mesela izmir'deki levanten aileler bile dergiye konu olmuştu.
derginin aralık'11/ocak'12 sayısında ise cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yaklaşık üç sayfa ayrılmış durumda. 


derginin teması "soft power" "kim kaybetti, kim kazandı". 
yumuşak güç. meyda, kültür endüstrisi, markalar, ürünler, politika yönlendiren fikirler...
bu tema içinde abdullah gül, arap baharının politik liderleri, israil işçi partisinin bayan lideri, zambia ve kolombiya başkanları ile, "konuşan kafalar" ( talking heads) bölümünde yer alıyor. ama odakta kesinlikle abdullah gül var.


cüneyt özdemir, cumhurbaşkanının dergide oluşunu, tayyip erdoğan ile onun danışman ekiplerini karşılaştırmak için kullanıyor ve gül'ün ekibini daha başarılı buluyor. çünkü ona göre "monocle'da yer almak time a kapak olmaktan daha önemli" ve kesinlikle "gül uluslararası camiada daha çok görünür".


yalnızca o da değil; dergide cüneyt özdemir'in bahsetmediği ve sayfalar kaplayan bir "türk dizi piyasası" dosyası var. piyasanın nasıl geliştiği, nasıl komşu ülkeler için de vazgeçilmez hale geldiği, bulgaristan, yunanistan, kazakistan ve arap dünyasında nasıl tepki gördükleri ve ne büyük bir pazar ve güç alanı yarattığından bahsediliyor. gösterilen ülkelerdeki tepkiler ve özellikle arap ülkelerinde islami yaşantıyı yumuşattığı ve dönüştürdüğü düşünülen, flörtler, evlilik dışı cinsel ilişki, entrika, gösteriş vb. de yazılanlar arasında.


yumuşak güç!


ama monocle ile bu duruma bakanlar eylül '11-eğitimi odak alan sayıdaki bazı küçük istatistikleri görmüyorlar, hatırlamıyorlar ya da ondan bahsetmeyi unutuyorlar; cüneyt özdemir'de bundan bahsetmemiş, twitter'da birşey görünmüyor.


okur yazarlığa dair coğrafi sınır tanımayan istatistikler veriliyor. türkiye çarpıcı:
"türkiye, on beş yaş üstü nüfusunun sadece yüzde 87.4'ünün okur yazar olduğu (Tonga*'dan daha düşük) avrupanın en az okur-yazar uluslarından biri. türkiye ayrıca okuma-yazma oranı bakımından dünyadaki en büyük cinsiyet arası dengesizliğe sahip. erkeklerin yüzde 95.3'ü okur yazarken kadınların yüzde 79.6'sı okur-yazar."


yazılanlar ortadayken gören gözler şunu anlayacaktır. güçlü politik karakterlerin uluslararası alanda görünürlükleri ne kadar artarsa artsın, ülke görsel medya yolu ile ne kadar büyük bir pazar açarsa açsın, bazı temel gerçekler değişmediği sürece; yumuşak ya da sert bir güç olmayı bırakın, politik bağlamlar ne kadar değişirse değişsin sizin sağlam ve dik durmanız imkansız. 


kabuğunuz kalınlaştıkça, içiniz yumuşadıkça herhangi bir darbeye karşı kırılganlığınız da artıyor demektir. 


fikrin kendinden kimin söylediğinin şüphe götürmeyeceği şu söz yıllar öncesinden gelip durumu tarifliyor: nüfusunun yarısı karanlıkta ve gündelik hayattan uzak bırakılmış bir toplum ilerleyemez.


tabi ki o yarı, bugün kesilen dövülen, kılık kıyafetleri üzerinden politika yapılan (...) kadınlar.
yumuşak güç olmak için kanalların içindeki prodüksiyon şirketlerindeki milyon dolarlara yön veren kadın yöneticilerden, birilerinin pek güçlü dediği politik liderlerden fazlası gerekiyor. dışarıdan kendine bakıp biz neymişiz be abi demeden önce, kendi içimize bakıp kendimizi görmemiz gerek. 


o zaman tüm eylemler, buna mimarlık, tasarım alanı da dahil bir gösterinin parçası olmaktan daha fazlasını ifade etmeye başlıyor. 
ama monocle tek lensine rağmen, gören gözleri kendine dair bir bakışa kışkırtmayı başarıyor. 


*Tonga, 1970 de bağımsızlığı kazanmış güney pasifikte yaklaşık japonya boyutlarında yüz yetmiş adadan oluşan bir ülke