sosyal medyanın sırta piş pişi

bu kesinlikle tasarımla alakalı bir yazı.
tasarım öncelikle potansiyel eylem alanına dair bir hayal ve planlama. eğer ömrünüzün gerçekleşmeyen tasarımlar üretmekle geçtiğini düşünüyorsanız ve hatta onlar karşılığında aldığınız paralar ile avunuyorsanız, üzülerek söylüyorum bence... neyse.


yaratıcılık ancak bir eylemde bulunulmuşsa üzerine konuşulabilecek bir şey olduğundan... gerisini siz düşünün.


sosyal medya çözümsüzlüklerin ürettiği sıkışmanın gazını alan bir araç bence. video paylaşınca bir yazı yazınca, herhangi bir slogan atıp ortaya, o çok yayılınca kimya beyne tatmin sinyalleri veriyor. ben de bir grubun parçasıyım, başıyım, paydaşıyım, yalnız değilim, biz süperiz, kalabalığız, harikayız hissi doğuruyor.


halbuki siyaset eskiden olduğu gibi bugün de bizim bedensel var oluşumuz üzerinden örgütleniyor ve bizi sokaklardan, meydanlardan, gösterilerden, konserlerden, park toplaşmalarından, plaj kaynaşmalarından uzak tuttuğu sürece tam olarak arzuladığını gerçekleştiriyor. 


oralardan mümkün olduğunca uzak ama mümkünse evde televizyon ve bilgisayar başında ya da dışarıda çevrim içi hep bir göz onda.


pic.twitter.com/5ubVydou

seksen sonrası toplumun pasifize gençliğinden dem vurup başkalarınca fazlasıyla çiğnenmiş o cikleti bulduğum şu yerde ağzıma atmayacağım. aklımız var, araçlarımız var, zamanımız da var. o zaman dışlanmayacak ve hemen deşifre olmayacak yollar bulup tasarımlar yapmak lazım. 

önce karşımızdaki tasarımı iyi anlamak gerekli tabi ki, derinlemesine bir literatür araştırması, bizim yapacağımızın özgünlüğünü ya da mevcut tasarıma dair güçlü ve zayıf yanlarını görmemize ve onları mümkün olduğunca dilediğimizce kurmamıza yardımcı olacaktır. 

bakın.
güzel internet medyası ve tv yine erdoğanın cami konuşmasını canlı verip detaylı biçimde manşete taşırken; istiklalde istanbul şehir tiyatrolarının yönetiminin sanatçılardan alınıp belediye bürokratlarına verilmesini protesto eden yüzlerce ünlü ünsüz yüz, fotoğraf olarak bile gösterilmiyor.
pic.twitter.com/UIGvy3HG
van'da öldürülen izmir ihtisaslı yirmi altı yaşındaki doktorun üstüne örtülen toprak daha mezarına çökmeden, izmirde bir kadın doktor 2 kez hayata döndürdüğü hastayı 3. kez neden kurtaramadı diye dövülüyor, bir başka hasta yakını parmak ve bacak ağrısı ile hastaneye getirdiği yakının acil hasta olarak tehşis edilmemesine sinirleniyor ve elindeki bıçakla çevresindekilere saldırıyor. doktor yaralanmaktan son anda kurtuluyor.

ülkedeki hava, insanlıklarını içine sindirememiş, kendileri ile yüzleşmeye cesaretleri olmayan 'cahil'lerin, emek ve zorluklarla kendini yetiştirmiş farkındalığı yüksek duyarlı emekçileri (sanırın) uzun süredir kıskanmalarının intikamını almak için bir an bile düşünmeye ihtiyaç duymadıkları bir yaban zamanı anlatıyor. yaban burada kötü bir anlamda kullanılmıştır ve zamanı gelince memurun, öğretmenin, sanatçının, yazarın, mühendisin bile tartaklanacağı zorla aşağıya çekileceği bir geleceği haber vermektedir.

bir tek ulusal haber kanalları ve sanal yayınları değil, her yere yayılmış bu aşırı duyarsız taraflılık, farklı ana konuların yayınlarına da sızıyor gibi. 

mesela sanal mimarlık yayınlarının hiç birinde izmir körfezi kıyı tasarımı projesine dair bir haber yok. organizasyon şeması katılımcı, tatışmaya açık bilimsel teorilerle temellendirilmiş olan, izmirli ya da izmirde yaşayan ya da izmire bir eser vermiş tasarımcılardan oluşan ekipleri ile yaklaşık 100 kişinin ve belediye danışmanları ile sivil toplum örgütlerinin ortak projesi tabi ki pek ilginç değil. 
suçu biraz da PR cılara atıyorum. sonuçta artık ortalıkta gezen haberlerin içerikleri değil ne kadar fazla karşımıza çıktıkları, onları gündemimize almamızda belirleyici oluyor.
illa birinin gözümüze birşey sokması lazım. 
yapamıyorlar.
......
bir hatırlatma; iyi de oldu artık korumasını bekleyeceğimiz bir şey kalmadı. eğer ben ordaysam umut var, ama eğer yoksam biliyorum ki kimse yok; aynısı senin için de geçerli. ve gün gelince teke tekte göreceğiz bakalım kuyruk bacak arasına kıstırılmış mı yoksa kudret damarlarda mı?