Baykuşlar'12

3. baykuşlar için İzmir'deydim.
İlki İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsün'de, ikincisi Urla'da Karantina Adası'nda gerçekleşen mimarlık öğrencileri buluşması bu defa İzmir kent merkezinde eski Sümerbank fabrikası arazisinde kurulan orta öğretim eğitim kampüsünde gerçekleşti.
Bu defa, kurgu önceki etkinliklerden farklı. Diğer katılımcılardan sadece biraz daha deneyimli olan katılımcı ( sözde yürütücü ) de dahil hiç kimse o alana gelinceye kadar ne üzerine ve hangi ekiple çalışacağını bilmiyor. Geliyor, kavramlar arasından çekilişler yapılıyor ve grup kendi içinde bunları tartışmaya başlıyor.
Bize denk gelenler, yığın, kül-izm ve yersizleşme idi. Konuşa, tanışa tartışa kavramlara, onların bizlerde çağrıştırdıklarına giriş yaptık.
Küçük bir gezi teknesi oturum şekli... Kavramlara dair, İzmir'e dair, kendimize dair konuştuktan sonra, güneşin batmasıyla ve biraz da baymamızın etkisiyle Kordon'a gitmeye karar verdik. Arada ben İzgi'den biraz bu yılki etkinliğin konaklama ve mekana dair arızalarını dinledim. Önceki yıllarda destek veren İzmir Mimarlar Odası'nın desteğini bu sene geri çekmesi ve bazı sponsorların yarı yolda bırakması yüzünden sıkıntıya düşen etkinlik, yine de düzenleyicisi İzmirli üniversitelerin mimarlık öğrencilerinin özverileri ile bu sene de gerçekleşti.
Söz verildiği halde temizlenmeyen tuvaletleri organizatörler olarak temizlemeleri, odaları toparlamaları bir yanda, su ile ilgili sıkıntılar, her şeyin üzerindeki iki parmak toz, geç gelen internet gibi durumlar başka bir yanda. İçeride gezerken eğitim kampüsünün sürekli kullanılmayan bu yapılarında nasıl sıkıntı yaşadıklarını düşünebiliyor insan. Ama onlar yine de tüm olumsuzlukları ellerinden geldiğince aşıp, katılıncıların hoşgörüsü ile beraber keyifli bir hava yaratmayı başarmışlar. 
Herkes her şeyin farkında.
Herkes her şeyden keyif almaya bakıyor.
İzgi ile ufak geziden sonra, grubun geri kalanı ile buluşup, Kordon'a doğru yürümeye başlıyoruz. Eski Sümerbank fabrikasının arazisinin kenarından, geçip bir yanda oto tamircileri kahvehaneler ve çeşitli mobilya tasarım mağzalarını diğer tarafta eski Termik santrali, Hava Gazı Fabrikasını, depoları geçip, Alsancak Stadı'nın yanından Alsancak Garı'na doğru kıvrılıp, Bornova sokağını aşarak, travestilerin yanından geçip Kıbrıs Şehitleri Caddesini buluyoruz, sonra doğrudan sahil. Biraz yürüyüp, alkollü alkolsüz içeceklere dadanıp İzmir akşamının sıcağının yarattığı harareti sahildeki binlerce kişi ile çimler üzerinde atmaya oturuyoruz. 
 Alsancak İskelesi'nin sağına soluna doğru yer yön dolu, ortalıkta her türlü şeyi satan seyyar satıcılar, bitmiş teneke ve cam içecek artıklarını toplayan dönüştürücüler, falcılar, çiçekçiler...
Arkamızda kalabalık bir genç grup gitar çalıp keyifle şarkı söylüyor, solumuzdan vapurlar iskeleye yanaşıyor, sağımızdan yoldan neon aydınlatmalı faytonlar kendi müziklerini çala çala geçiyor. Saat geç, millet çoluk çocuk hoplayıp zıplayıp çiğdem çitletiyor. Herkes kendi halinde. Herkes burada. 
Uzunca sohbet edip dönüşe geçiyoruz. 
İzmir'in Kordon kalabalığındaki gözlemi biraz konuşup yarın nasıl birşey üretsek diye tartışıyoruz. 
Baykuşlar'ın karakterine uygun şekilde 18:30 civarı yine bir araya geliyoruz. Ne yapsak fikirlerini tartışırken grup içinden kentin bu halini yaratan, aramızdaki bir tartışmayla ortaya koyacağımız mümkün olduğunca çok ilişkiyi iki boyutlu bir şemadan üç boyutlu bir makete taşıma fikri doğuyor. 
 Klasik bir katlama biçimi ile oluşturulacak birimler, kenti oluşturan etmenlerin ilişkilerine bağlı kalınarak yüzeyleri birbirlerine yapıştırılır. Zamanın azlığı göz önüne alınınca iki yol belirdi:
1. Sonunda kenti temsil etmesi düşünülen bir büyük ürün: Daha çok doğaçlamaya dayanan bir üç boyutlu ilişkiler bulutu.
2. Defter üzerinde ikinci boyutta tanımlanmış ilişkilerin küçük modeli: Kağıt üzerinde ifade edilmiş tüm ilişkileri   taşıyan kontrollü maket.
Birinci yol daha oyuna açık iken, ikinci yol daha tartışma eksenli ve yorucuydu. Üretim süreci açıkça görünür kılıyordu.
Sonunda farklı denemeler ile, bir kaç saate sıkışan yoğun bir çalışma, bol sohbet ve eğlence kaldı geriye. Kısa sürede bir yere, oranın yersizliğine, tarihine, yoğunluğuna dair ne kadar 'gerçek' şeye ulaşılabilir ki. Zaten ortaya konulacak her şey bir ihtimal olmaktan öteye gidemez. Ama bu durumda tespit edilebilecek en 'gerçek' şey, belki İzmir içinden ve dışından gelen katılımcıların kentin oluşumuna yön verdiklerini düşündükleri etkenleri kendilerince ilişkilendirmeleri ve bunlara dair tartışmalar üretebilmeleri. Ötesi, yani diğer tüm zamanlar, bu mevsimde İzmir'in, çevresinin, denizin, güneşin, sohbetin ve yeme içmenin hakkı.