düşünelim.
yazın adamın canını okuduğu zamanlar. pek bir şey yapılamıyor. tabi deniz kıyısında değilseniz.
bu ay da yine çokca tatil paylaşımlarına maruz kaldık. yananlar korkmasın, o paylaşanlar da masalarına oturacaklar, o otobüslere dolmuşlara doluşacaklar, özel araçlarında trafikte sıkışıp kalacaklar. adım gibi emin olduğum bu kehanetin gerçekleşmesi üzerine ben de bir ilahi adalet yalanı kurabilirim. kişiden çıkıp giderek cemaate, en az yeni konut projeleri gibi hızla "dönüşen" inancın örgütlendiği şu günlerde...
savaşa girmemiz yakındır, i phone i pad şarjlarınızı yanınıza almayı unutmayın. savaşa girişlerde sosyal medyada farkındalık yaratmak, alternatif haber kaynaklarından bilgi almak ülkenin takımlarına ciddi şekilde zarar verdiği için, öğrencilerin içki içmesi nasıl sakıncalı olduğundan bizleri düşünen büyüklerimizin el koyması ile yasak ise, bu araçlarla yaratılacak farkındalık da yasak.
yanılmayın yoksa polis sizin de ailenize mesaj atar, arar, evladınız ilerde örgüt üyesi olur der.
ben de sıkılıyordum. meğersem merkür geri gidiyormuş. dedim, ah işte okusan susanna'yı dert etmeyeceksin kendine. neden aramayı bıraktım. kozmik dedim sıyrıldım.
kitaplara verdim kendimi. bir sel baskınında, uzun uzun yüzerek hayatta kalmış, sonunda kuru bir ambara ulaşarak içerideki tahıla dalmış bir sıçan gibi harcıyorum sayfaları.
yaşam öyküleri, araştırma, deneme, öykü, şiir; sabahattin ali, sait faik, dilek zaptçıoğlu, köy enstitüleri, kadro dergisi tıpkı basım, la turqui kemalist tıpkı basımları, sartre, kent yoksullarının günlük yaşamında medya, anadolu selçukluları, projesiz modernleşme, azra erhat mavi yolculuk, ertuğ uçar, deneyim şarkıları, kreation und depression... vardı birşeyler daha.
iki kurumsal kimlik işi ile uğraşıyorum. her ikisinde grafik ve mimari şeyler bir arada. bu arada Indigo yıkıldı. yeniden tasarlıyorum. Murat Uncuoğlu yönetecek, Ekim itibari ile acayip şeyler olacak.
bu arada kemeraltı üst örtü projesi ile uğraşıyorum. teklifler, telefonlar, gitmeler gelmeler.
arada radyo için röportaj. aslında radyoda her şeyi biz hüseyin ve ipek hocayla kendimiz yapıyoruz. yani her şey kişisel bağlantılar üzerinden devam ediyor. program da açık radyo'da yayınlanıyor sadece, diğer katkı, sponsorluk vs. gibi şeyler hiç bizle alakalı değil.
onlar radyonun bağları. biz de programları yapıyoruz, sonra sponsorluğunda, katkıları ile falan deyince bana garip gelmiyor değil. mesela Seferihisar belediye başkanı Tunç Soyer ile yaptığım röportaj. Kendi cebimden benzin, Tunç Bey'in gönlünden kopan zaman, sonra evde kaydı editle vs. sonunda o radyoda değil de benim blogumda da yayınlansa aslında o röportajın gerçekleşmesini hiç etkilemeyecekti.
dinleyemeyenler buradan dinleyebilirler. Tunç Bey gerçekleşen hayallere dair güzel şeyler anlattı, gerçekleşecek diğer şeyler hakkında da ip uçları verip beni heyecanlandırdı.
arada söylediği bir kaç şey çok önemli bence. mevzuatların dışında başkanlık yapmak, hayal etmekle her şeyin başlaması hatırlatması, gerçekçi ol imkansızı iste sloganı...
sonra Giysi Takası vardı. geçen pazar. Nazlı Salt ile görüştü, Beyoğlu ile anlaşıldı. baya yardımcı oldular o gerçek. Nazlı ve Fulya esas olarak baya uğraştı. ben biraz izleyici ve kaydediciydim. arada da askılık taşıyıcı. etkinlik Salt'a taşınmakla kesinlikle daha ilgi çekmiş. networkler ile mi alakalı, mekan ile mi alakalı bilmiyorum. öncekilerde 20-25 kişi ile sınırlı olan katılım bu sefer 50 nin üzerindeydi sanırım. buna içerideki kalabalığı görüp de neler oluyor diye bakmaya girenleri dahil etmiyorum.
modanın dinamiklerini aslında yeren belli şeyler hakkında farkındalık yaratmaya çalışan bir etkinlik olan giysi takası bu defa o anlamda %30 verimle gerçekleşti. %70 oranında terkos pasajından farkı yoktu. verilmek istenilen mesajın doğrudan ulaşması için farklı ara yüzler geliştirmek kesinlikle gerekli. yoksa olan şey kendi kendine yeterince ilgi çekici. insanların yorumlarından da öyle olduğunu anlıyoruz.
bir aksilik olmazsa tasarım bienali boyunca da gerçekleşecek takas, özel bir yerleşim ile. istenilen mesajı doğrudan iletme işi orada da bir sorun, toplantılarda konuştuğumuz bir şey ve katılanların sayısı artınca hemen kendini belli etti bu durum. Arolat'ın tespiti yerindeydi.
etkinliğin çokca kurumsallaşmış yerlerde yapılmasına da karşıyım ben.
mesajın pakedini bozuyor. ama sonuçta çoğunlukla Nazlı düzenliyor bunu, koşturuyor, orda yerinde çabalıyor, bir hedef var aklında. sonraki etkinlikler için belki de bu hamle çok da kötü olmamıştır. göreceğiz.
açıkçası bu işin beni heyecanlandıran kısmı mesajı, bir etkinlik olarak kurgusu, iletişimi vs. idi. mesajı iletemeyince tam, etkinliği başka bir kurumun çatısına dahil edince, iletişimi de sosyal medya dışında çokca beceremeyince, bende çatlaklardan bir şeyler sızmaya başlıyor tabi. baskı var...
dönüştürmek için ne yaptın diye sorarsan, bu sefer sınıfta kaldım. ama bunu da ben yapmayayım bu defa bir etkinlikle ilgili, benim de biraz bulaşık katılımcı olma hakkım olmalı.
tüm bunlar olurken arada boşa sallanmış ve beni tavırlar ve boşa giden uğraşlar ile bıktıran 3 mimari teklifi konu bile etmiyorum.
neyse.
yine kemirip duruyorum koca yazı, orasından burasından, her taraf kırık dolu.
yazın adamın canını okuduğu zamanlar. pek bir şey yapılamıyor. tabi deniz kıyısında değilseniz.
bu ay da yine çokca tatil paylaşımlarına maruz kaldık. yananlar korkmasın, o paylaşanlar da masalarına oturacaklar, o otobüslere dolmuşlara doluşacaklar, özel araçlarında trafikte sıkışıp kalacaklar. adım gibi emin olduğum bu kehanetin gerçekleşmesi üzerine ben de bir ilahi adalet yalanı kurabilirim. kişiden çıkıp giderek cemaate, en az yeni konut projeleri gibi hızla "dönüşen" inancın örgütlendiği şu günlerde...
savaşa girmemiz yakındır, i phone i pad şarjlarınızı yanınıza almayı unutmayın. savaşa girişlerde sosyal medyada farkındalık yaratmak, alternatif haber kaynaklarından bilgi almak ülkenin takımlarına ciddi şekilde zarar verdiği için, öğrencilerin içki içmesi nasıl sakıncalı olduğundan bizleri düşünen büyüklerimizin el koyması ile yasak ise, bu araçlarla yaratılacak farkındalık da yasak.
yanılmayın yoksa polis sizin de ailenize mesaj atar, arar, evladınız ilerde örgüt üyesi olur der.
ben de sıkılıyordum. meğersem merkür geri gidiyormuş. dedim, ah işte okusan susanna'yı dert etmeyeceksin kendine. neden aramayı bıraktım. kozmik dedim sıyrıldım.
kitaplara verdim kendimi. bir sel baskınında, uzun uzun yüzerek hayatta kalmış, sonunda kuru bir ambara ulaşarak içerideki tahıla dalmış bir sıçan gibi harcıyorum sayfaları.
yaşam öyküleri, araştırma, deneme, öykü, şiir; sabahattin ali, sait faik, dilek zaptçıoğlu, köy enstitüleri, kadro dergisi tıpkı basım, la turqui kemalist tıpkı basımları, sartre, kent yoksullarının günlük yaşamında medya, anadolu selçukluları, projesiz modernleşme, azra erhat mavi yolculuk, ertuğ uçar, deneyim şarkıları, kreation und depression... vardı birşeyler daha.
iki kurumsal kimlik işi ile uğraşıyorum. her ikisinde grafik ve mimari şeyler bir arada. bu arada Indigo yıkıldı. yeniden tasarlıyorum. Murat Uncuoğlu yönetecek, Ekim itibari ile acayip şeyler olacak.
arada radyo için röportaj. aslında radyoda her şeyi biz hüseyin ve ipek hocayla kendimiz yapıyoruz. yani her şey kişisel bağlantılar üzerinden devam ediyor. program da açık radyo'da yayınlanıyor sadece, diğer katkı, sponsorluk vs. gibi şeyler hiç bizle alakalı değil.
onlar radyonun bağları. biz de programları yapıyoruz, sonra sponsorluğunda, katkıları ile falan deyince bana garip gelmiyor değil. mesela Seferihisar belediye başkanı Tunç Soyer ile yaptığım röportaj. Kendi cebimden benzin, Tunç Bey'in gönlünden kopan zaman, sonra evde kaydı editle vs. sonunda o radyoda değil de benim blogumda da yayınlansa aslında o röportajın gerçekleşmesini hiç etkilemeyecekti.
dinleyemeyenler buradan dinleyebilirler. Tunç Bey gerçekleşen hayallere dair güzel şeyler anlattı, gerçekleşecek diğer şeyler hakkında da ip uçları verip beni heyecanlandırdı.
arada söylediği bir kaç şey çok önemli bence. mevzuatların dışında başkanlık yapmak, hayal etmekle her şeyin başlaması hatırlatması, gerçekçi ol imkansızı iste sloganı...
sonra Giysi Takası vardı. geçen pazar. Nazlı Salt ile görüştü, Beyoğlu ile anlaşıldı. baya yardımcı oldular o gerçek. Nazlı ve Fulya esas olarak baya uğraştı. ben biraz izleyici ve kaydediciydim. arada da askılık taşıyıcı. etkinlik Salt'a taşınmakla kesinlikle daha ilgi çekmiş. networkler ile mi alakalı, mekan ile mi alakalı bilmiyorum. öncekilerde 20-25 kişi ile sınırlı olan katılım bu sefer 50 nin üzerindeydi sanırım. buna içerideki kalabalığı görüp de neler oluyor diye bakmaya girenleri dahil etmiyorum.
modanın dinamiklerini aslında yeren belli şeyler hakkında farkındalık yaratmaya çalışan bir etkinlik olan giysi takası bu defa o anlamda %30 verimle gerçekleşti. %70 oranında terkos pasajından farkı yoktu. verilmek istenilen mesajın doğrudan ulaşması için farklı ara yüzler geliştirmek kesinlikle gerekli. yoksa olan şey kendi kendine yeterince ilgi çekici. insanların yorumlarından da öyle olduğunu anlıyoruz.
bir aksilik olmazsa tasarım bienali boyunca da gerçekleşecek takas, özel bir yerleşim ile. istenilen mesajı doğrudan iletme işi orada da bir sorun, toplantılarda konuştuğumuz bir şey ve katılanların sayısı artınca hemen kendini belli etti bu durum. Arolat'ın tespiti yerindeydi.
etkinliğin çokca kurumsallaşmış yerlerde yapılmasına da karşıyım ben.
mesajın pakedini bozuyor. ama sonuçta çoğunlukla Nazlı düzenliyor bunu, koşturuyor, orda yerinde çabalıyor, bir hedef var aklında. sonraki etkinlikler için belki de bu hamle çok da kötü olmamıştır. göreceğiz.
açıkçası bu işin beni heyecanlandıran kısmı mesajı, bir etkinlik olarak kurgusu, iletişimi vs. idi. mesajı iletemeyince tam, etkinliği başka bir kurumun çatısına dahil edince, iletişimi de sosyal medya dışında çokca beceremeyince, bende çatlaklardan bir şeyler sızmaya başlıyor tabi. baskı var...
dönüştürmek için ne yaptın diye sorarsan, bu sefer sınıfta kaldım. ama bunu da ben yapmayayım bu defa bir etkinlikle ilgili, benim de biraz bulaşık katılımcı olma hakkım olmalı.
tüm bunlar olurken arada boşa sallanmış ve beni tavırlar ve boşa giden uğraşlar ile bıktıran 3 mimari teklifi konu bile etmiyorum.
neyse.
yine kemirip duruyorum koca yazı, orasından burasından, her taraf kırık dolu.