Haliç Metro Köprüsü

Köprü iyice ortaya çıktı.
İki yüksek ayaktan kıyıya ve birbirlerine doğru uzanan döşemeler, birleşmek üzere.



Perşembepazarı tarafındaki tünelden yüksek kotta çıkan köprü, araç yolunu geçtikten sonra, karada alçalmaya başlayıp, deniz üzerinde alçalmayı tamamlayıp, diğer tüm haliç köprülerinin kotuna inebilirdi.
Karşı kıyıya yakın bir mesafede yine yükselmeye başlayıp, kıyıdaki araç yolunun üzerinden geçerek, Unkapanı tarafında tünel kotunu bulabilirdi.

Ya da Taksim tarafından gelen tünel daha derinden geçirilip, haliç kıyısında yer yüzüne çıkabilir, diğer haliç köprülerinin kotunda suyu aşıp karşıya geçebilirdi.

İkinci yöntem mühendislik ve maliyetler açısından zorlayıcı olabilirdi ama ilki mevcut yapım sistemi ile sağlanabilirdi.



Her ikisi de uzun uzun üstüne konuşulabilecek, artık önemi kalmamış iki ihtimal...
Vazgeçtim.
Ama şunu düşünmekten kendimi alamıyorum:
Haliç açıklığını iki adet kalın ve yüksek ayakla geçmenin mantığı nedir? Daha çok sayıda, daha narin ayak, daha az döşeme en kesiti olan, yüksek olmayan bir köprü neden olmadı? (Safça bir soru)



Haliç girişi, Sarayburnu ve tersaneler arası, kara arasındaki mesafe ve topoğrafyanın yüksekliği dolayısıyla, geniş bir görüş açısı ve ufuk çizgisini sezdiren bir perspektif hissettirir. Hem Haliç, hem Boğaz yönüne doğru bu böyledir. Haliç ve tepelerin kurduğu yükseklik ve bahsettiğim yatay derinlik sayesinde, tepelerde yükselen yapılar, yanlarında durduğunuzda hissettireceklerinden daha güçlü hisler uyandırırlar. Haliç'in yarattığı boşluk hissi, değişen yapay ışıklar ve gökyüzünü kendi üzerinden yansıtması ile duygusal olarak başkalaşır, çoğu zaman kuvvetlenir.
Her iki bakış yönünde, Galata Köprüsü ve Unkapanı Köprüsü bu hisleri zedelemeyecek, derin yatay perspektifin dip çizgisine yakın bir noktada konumlanarak kendilerini, bu etkili görüntünün içinde neredeyse unuttururlar.

(-dı)


Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Haliç'e girişi Galata ve Fatih sırtları tanımlarken, artık su kotuna yakın iki düşey ayak onlar ile bu görev için yarışacak. Hem de hiç gerek yokken.

Bugün o köprü, narin ayaklarının taşıdığı, dar kesitli döşemesi ile, gündüz su üstünde keskin bir çizgi olarak görülebilirdi. Gece ise tepelere doğru yükselen ışıkların altında, Haliç üstünde yansıyan bir ışık çizgisinden ibaret olabilirdi. Görünenin simgeselliğini, geleceğe göz kırpan bugünün teknolojileri ile inşa edip, çevresindeki her şeyin anlamını da yüklenerek, derin anlamıyla kalplere de hitap edebilirdi.



Olmadı; göstere göstere, başka bir mücadele ve kibrin simgesi olarak inşa edildi.
Ama yine de sevilecektir, simge haline gelecektir. O manzaranın içinde, kendine güzel bir fotoğraf açısı bulacaktır.

Süleymaniye ile ilgili tartışmalara girmiyorum bile...



Bu arada, Perşembepazarı tarafında köprünün altında kalan Galata surlarından kalan duvarlara dikkat. Bu duvarı, eğim boyunca takip edebiliyorsunuz. Dikkatli bakınca Bizans ve Osmanlı dönemi eklentileri seçebiliyorsunuz. Bu takip sizi, Şişhane'ye çıkartacak. Ve o noktada köprüyü ve doğrultusunu tam olarak gösteren bir açıklığa ulaşacaksınız.