Ordu

Geçen haftalarda Herkes İçin Mimarlık ekibi ile Ordu'daydım. 
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı'ndan  Kabakdağı ve Çaka projelerine fon alabilmek için Vali'nin desteğini almaya gittik; ÇEKÜL ve Metin Sözen üzerinden alınmış bir randevumuz vardı. 
Sabah oldukça erken bir saatte, İstanbul'dan Samsun'a uçtuk. Valilik aracı ile Samsun-Ordu arası uzunca mesafeyi hızlıca alıp, İl Kültür Müdürü ile buluştuk. Erkan Bey, enerji dolu, heyecanlı ve becerikli biri.
Biz oradayken, düzenlediği iller arası kültür fuarı devam etmekteydi. İl kültür müdürlükleri düzeyinde örgütlenen fuar, yerelde turizme dair hareketlilik yaratma potansiyelini taşıyor.
Yerel imkanlarla örgütlenen turizm fuarında; farklı illerin standlarının yanında Ordu'nun ilçeleri ve köylerinin de standları vardı. Böylece fuarın düzenlendiği yer kendi turistik ve kültürel değerlerini daha detaylı şekilde paylaşıyor, diğer iller de kendilerini tanıtıyordu.

Ziyaret anı, oldukça erken başlamış bir sabah ile öğle yemeği vakti arasında bir zamandı, her tarafta atıştıracak bir şeyler vardı. "Şuradan bir çay mı içsek? Şurdan bir şeyler deneyip atıştırsak mı?" derken; Van il standına çöktük!
Erkan Bey, aynı molayı veren diğer il kültür müdürleriyle sohbete daldığında biz de bal kaymak peynir lavaş ve diğer özgün atıştırmalıklara daldık. Arada, aramızdan başını kadıranı, il kültür müdürlerine tanıştıran Erkan Bey, eleştirileri ve önerileri de duymak için ısrarla meslektaşlarına sorular yöneltiyordu.
Yiyecekleri servis eden, coşkulu Vanlı, buğdaydan yapılan leziz atıştırmalığı anlatırken, her tarifin sonunda "işte o zaman manyak bir şey olur" diyor. Bizler de damakta onaylanan tadla, gönülden inancımızı dolu ağzımız ve devirdiğimiz gözlerimizle ifade ediyorduk.
Düşündüğümüzden çok açtık ama gördüğümüzün açlıktan görünen bir hayal olduğunu sanacak kadar da değil:
Fotoğrafta pleksi bir kutudaki Van kedisine dikkat.
Vali ile özel gerçekleşeceğini düşündüğümüz toplantı, Erkan Bey'in "bunu ilgili tüm kişi ve kurumlar dinlemeli" kararıyla, geniş katılımlı bir toplantıya dönüştü. Vali'nin bizim sunumu kaçıracak kadar geç toplantıya gelmesi dezavantajını, Erkan Bey'in peşinden girdiğimiz kabul odasında ayak üstü görüşmede gidermeye çalıştık.
Gereken yerlere talimatlar verildi. Fazlaca hızlı bir şekilde...
Süreç valiliğin kesin desteğini almış, farklı birimler bilgilendirilmiş ve daha resmi bir yola girmiş oldu.

Ama esas iş yine bize kaldı.
Herkes İçin Mimarlık'ın daha önce gerçekleştirdiği projelerde olduğu gibi, sürecin başından beri, esas mesele tasarımı yapmak değil, o tasarım her ne ise onunun gerçekleşmesini sağlayacak eylem ve iletişim ağını kurmaktı. Kullanıcı ile iletişim, resmi izinler, sivil destekler, sponsorluklar, yapım aşamasının örgütlenmesi...

Şimdi ekibe daha yakın bir yerden ve süreçlerin içinden bakınca, bir kez daha anladığım şey şu:
Mimarlık ve tasarıma dair şikayet edilen ne varsa ancak iş alma ve gerçekleştirme yöntemleri değişirse üstesinden gelinecek; ve görünen o ki bu mümkün...

İstanbul bulanıklığının dışında her şeyin berrak olduğu yerlerde, heyecanlı ve becerikli insanlar ve farklı bir şeyler yapmak isteyen tasarımcıların ortaklığı ile bu mümkün.
Ne öğle yemeğinde yediğimiz yerel ot ve turşu kavurmaları, balıklar; ne akşam bol tereyağlı pide!
Tüm günün esas lezzeti Erkan Bey ile yapılan sohbet, koşturmaca ve ortak kurulan hayallerdi.
Ordu'ya geri gideceğiz.
Çorum ve Artvin'den de davet aldık.
Kahve sözümüz var.