55 - Samsun

(Samsun ziyaretini 16 Mayıs'ta gerçekleştirdim)

Amazonlardı değil mi?
Karadeniz sahilinde, hani daha iyi ok atabilmek için bir göğüslerini kesen savaşçı kadınlar.

Mitoloji dediğin, Türkiye'nin hikayesi. 
Buraların şimdiki misafiri olan bizlerin derin köklerinde esaslı bir kol.
Samsun'da Amisos tepesinden sahildeki iki dev aslan heykelinin arasından denize bakarken bunları düşündüğüm sırada, masa kahvaltı için donanıyor.


Erken uçuşun yorgunluğunda, Samsun'a ancak gerçekten o an uyanıyorum.
Kahvaltı'dan sonra ofisinde Hasan Akkuş ile röportaj yapıyorum. Samsun, Ankara ve İstanbul'da iş üreten bir iç mimar. İşlerini ve Samsun'u konuştuktan sonra beraber şehrin batı yakasına, Atakum mevkiine doğru yola çıkıyoruz.
Samsun, Karadeniz kıyısı boyunca uzanan, kıyının arkasındaki ovanın derinliklerine doğru gevşek bir şekilde yayılan bir şehir. Bu coğrafi durum şehrin içinde ve kıyısındayken, sırtını dik yamaçlara dayamış Karadeniz kentlerinden oldukça farklı bir his veriyor insana. Kıyıya paralel uzanan çok şeritli yolun büyük kısmında bir tramvay yolu yanımızda devam ediyor. Doğu-Batı doğrultusunda uzanan bu hat, şehrin kenarındaki üniversiteyi şehir merkezine bağlıyor.


Zaman zaman bu yoldan sahile yönelip kıyı boyu gidiyoruz. Hasan Akkuş bir yandan yol üzerinde yaptığı projeleri gösteriyor, bir yandan da potansiyel projelerden bahsediyor. Sahil şeridi yeni düzenlenmiş. 
"Eskiden burası yazlık olarak kullanılan bir alandı. Evler ona göre yapılmış tatil evleri" diyor ve ekliyor: "Ama şimdi değişti; tramvay ve üniversite ile bu yerler şehir ile birleşti. İmar durumlarındaki değişiklikle de şehrin yeni cazip yerleşim yeri oldu". Buranın cazibesini daha da arttıracak marina projesi devam ediyormuş.
Sahilden içeri yönelip, şehrin sırtlarında kurulmuş üniversitenin yolundan bir süre ilerleyip, tepelerdeki yeni apartman projelerinin olduğu alana doğru yöneliyoruz. Çok katlı yapılar çoğunlukta.


Yüksek katlı ve yoğun yapılaşma, gerek sokak kotunda kuramadığı yaşam alanları yüzünden gerekse de yapıların niteliği yüzünden keyifli bir kentsel mekan yaratmaktan uzak. Ben tam "neden bu kadar yükselmişler?" derken, bu daha bir şey değil deyip, bana daha da yukarılardaki binaları gösteriyor. Geniş bir alana oturan, şehre en tepeden bakan, bu yüksek yapılar, konumları dolayısıyla daha da büyük görünüyorlar. Şehrin güncel konut piyasasının en favori ürünleri...
Fiyatlar altı yüz bin / bir milyon lira arasıymış.
Şaşkınım.


Şehir merkezine döndüğümüzde Hasan Akkuş'a teşekkür edip ondan ayrılıyorum.
19 Mayıs Bulvarı'na komşu , alışveriş merkezine dönüştürülmüş eski tütün depolarını buluyorum.

 

Hemen arkasında bir mimar için incelemesi zevkli bir bina var. Şimdiki kullanımı ile Samsun Vergi Dairesi Başkanlığı. Eğimli sokağa açılan giriş, kendi kolonadlı ön alanında bir boşluk yaratıyor. Giriş ve giriş üstü, komşusu olduğu dükkan sırasının yüksekliği ile uyumlu. O katlardan sonra delikli bir dokuya sahip öne çıkmış gibi görünen kitle, yarı açık bir alanın önünü kapatıyor olmalı. 


Giriş katının sokağa neredeyse paralel doğrusal çizgileri, üstte katlarda diyagonal kulaklarla bozuluyor. Yapının dört cephesinde de olan bu kulaklar, özellikle belli bir doğrultuya yönelmiyor. Farklı cephelerde farklı yönlere bakan kulaklar tasarlanırken iklim kontrolü ya da aydınlanma ile ilgili bir hassasiyet gözetilmiş gibi görünmüyor. Yine de iç mekandan bakmak gerek. Yapının kitlesel karakteri ise çok akılda kalıcı: Giriş, giriş üstü kat ve öne çıkmış gibi görünen kitle bir tabla oluşturuyor. Sokak kotundan bakıldığında, öne çıkmış kitle, üzerine oturan üst katların ondan kopuk gibi görünmesini sağlıyor. 


Bu bina Samsun Merkez Camii Külliyesi'ne komşu. Giriş katlarının hizasını tuttuğu dükkan sırası, külliyenin ticari mekanları ve cami bu dükkanların tariflediği yapı alanının üstüne duruyor. Yoğun dokuya sahip tarihi çarşılarda örnekleri görülen altı çarşı üstü cami karma kullanımlı yapıların modern bir yorumu bu ilişki.  Bağış yapanları, mekan programı, mimarı, kitabesinde duasıyla beraber yazılmış. 
Yarışma dosyalarında, sözleşmelerde görmeye alışık olduğum bina programı denilen, yapı içindeki kullanım alanlarının metrekarelerinin belirtildiği  listeleyi bir kitabede görmek değişik bir his. 


Yürüyorum.
Bulvar çevresinde, sokakların içinde  çok sayıda tarihi nitelikte yapı var. Bunların bazısı Atatürk evi gibi bakımlı ve yeniden işlevlendirilmiş, bazısı ise ya boş duruyor ya da oldukça yıpranmış halde kullanılıyor. Denize doğru uzanan sokakların eğim boyunca uzananlarla kesişerek ördüğü kent dokusunda, bu binalar, bir rüya içindeki en çarpıcı ama en çabuk unutulan silik detaylar gibi.


Sağa mı gitmeli, sola mı diye düşünürken, düm düz yürüyüp sahile inmeye karar veriyorum. Deniz dolgular ile oldukça ötelenmiş durumda. Güneşin altında, uzun bir düzlükte yürürken önce solda demir yolu hattını geçiyorum, sonra sağımda Yabancılar Pazarı'nı. Kıyıya varınca beni bir gemiye dönüştürülmüş iskele karşılıyor. Üzerinde mankenleri ile sonsuzluk içinde donmuş bir an; Atatürk'ün Samsun'a çıkışının temsili.



Upuzun kıyı, mavi deniz, hemen arkamda şehir... Güneşin altında sağa sola hafif yorgun gözlerle bakarken, demir yolunu gelmediğim yönden Opera'ya varmak için nasıl aşarım diye düşünüyorum.



İlk anda belki de sıcaktan diye düşündüğüm gaipten müzik sesleri, ben yürüdükçe günün sıcağı ile yükseliyor.  Kafamı kaldırınca hoparlörü görüyorum.
Türkçe pop müzik sahilde bedava, her yerde.
Oturma elemanları, sabit saksıları, çöp kutusu, tabelası, aydınlatma elemanı ve sürekli müzik yayını yapan hoparlörüyle çok işlevli bir kentsel mobilya grubu!


Müziğin tam aksi yönünde yürüyerek Opera binasına varıyorum.
Çatısı yeşil olsa, bugün Hollanda ya da Danimarka'da yapılan, mimarlık dergilerinin basmayı çok sevdiği binalardan biri sanılabilir bu bina. 2000 yılında yapımına başlanan Samsun Devlet Opera ve Balesi binası 2001 yılında tamamlanmış. 


İlk gördüğümde, doğramaları, pencere biçimleri ve malzeme tercihleri ile seksenli yılların postmodern binaları hissini uyandırmıştı bende. Bu kadar yeni olduğunu öğrenince şaşırdım.
Neredeyse zemin kotundan başlayan eğimli çatısı ile bu büyük yapı sizin de aklınızda çocukluk yaramazlıkları canlandırmıyor mu? 
Peki tramvayın Opera durağı tabelası kaçınızda Paris hisleri uyandırıyor?


Sahil şeridini kent merkezinden ayıran çok şeritli yolu kent yönünde aşıp, Büyük Cami'nin yanından çarşıya giriyorum. Samsun'un eski dokusu, saat kulesi ve çevresindeki yapılar sayesinde burada biraz daha kolay hissediliyor.



19 Mayıs Bulvarı yönünde, uzaktan gördüğüm dev bir kolona doğru yürüyorum. Sokak perspektifinde bu dev kolon, karşısında Samsun'un 19. yy'daki kozmopolit yaşantı ve ekonomisini anlatan yapıların yanında görkemli bir biçimde göğe uzanıyor. Bu bina sokaktan geri çekilerek, sokak izine dev bir kolon ile basıyor ve bana pek çok yönden Ankara'daki Kızılay binası ile İstanbul'daki Milli Reasürans binasını hatırlatıyor.


Rotasız dolaşarak, başladığım yere geri dönüyorum. 
Şimdi sırada Samsun'a gelirken mutlaka görmeliyim dediğim Samsun Kent Müzesi var. İki güzel eski ahşap bina bugüne ait eklerle birbirine bağlanmış.  Müze, mekansal kurgusu, sergileme biçimi, yoğun  sürekli ve süreli sergi içeriği ile keyifli bir bilgi durağı. Müzenin internet sayfasında (samsunkentmuzesi.com) bu iki binanın "1928 yılında Samsun-Sivas Demir Yolu İnşaat ve İşletme İdaresi ve Devlet Demir Yolu Lojmanı olarak" inşa edildiği bilgisi var.


Müzeye ait daha fazla bilgiye o site üzerinden ulaşabilirsiniz ama kentin kendisini, onun belleğine doğrudan düşerek anlamak için müzeyi görmeniz şart. Ancak o zaman, kentin hissettirdiği rahatlığı ve saklı hüznü, tarihi boyunca yaşadığı göçler, sürekli değişim ve şehrin kendini her defasında yeniden kurmak zorunda kalması üzerinden anlayabilirsiniz. 


Müze ziyareti sonrası, yoğun bellek yüklemesini sindirmek ve günün yorgunluğunu biraz olsun atmak için ağaçların gölgesindeki müze bahçesinde, beni havaalanına götürecek aracı bekliyorum. Hafif serin yüzgarın kucağında daldığım anlık  uykudan, yan masa komşularımın bakışları üzerimde uyanmam, Samsun'u çekiştirdiğimiz kısa bir sohbet başlatmak için bahane oluyor.


Onlar "ah İstanbul" diyor, ben "e ama Samsun" diyorum.
Ülkenin güzel kıyı kentleri, içinde yaşayana hep İstanbul'u istetirken, dışına çıkanlara da hep kendilerini mi özletirler?

Yolda çalışma var; trafik sıkışık. Gözlerimin üstünde günün yorgunluğu; büyük ağırlık...
Kontrollerden nasıl geçiyorum da bekleme alanında bir yer bulup oturuyorum, hatırlamıyorum. Sabahki uyku halinin bir benzeri içindeyim yine. 
Uçak, camın ardında sanki sırıtıyor, uykuya burnunu sokuyor.