...karşı omuz omuz

Hepimiz durabildiğimiz kadar oradaydık.
Gezi'ye dozerin dalıp, durdurulmasından sonraki gün, Üniversite'de sunum yapmak gerektiren bir ders için malzemelerden, bilgisayar tabanlı tasarımdan bahsederken, içim içimi yiyordu. Sonra tüm bu yaşananlara yol açacağını sezdiğim için değil, o çok masum direniş çok haklı olduğu ve desteklenmesi gerektiği için...

Derste, elli metre ileride destek olunması gereken bir şey var dediğimde çok sevdiğim hocamın, durumun esasını 'belki' anlamadan verdiği şu cevabı asla unutmayacağım: 'parkı yıkmıyorlar ki, tünel girişlerinin yanında kalan yollar için alan açıp kaldırım yapacaklar'

'Siz ciddisiniz'dedim. Anladım ve sustum.

Ne fark eder ki! Ne fark eder! Zaten hep bu 'ya genel anlamda öyle ama özelde bakarsan şurası haklı burası haklı' diyerek, iktidar elinin boğazımıza ellerini dolamasına izin vermedik mi?

Dersten sonra Gezi'ye gittim. Ne şenlik...

Ve o günün ertesi saat 05:00, müdahale. Yakılan çadırlar, tartaklanan, gazlanan insanlar.
İnsanlar polis gittikten sonra yeniden toplandılar.
Akşam oradaydım. 02:30'a kadar. Bir yanda anti kapitalist müslümanlar, bir yanda sol görüşün tüm fraksiyonları, bir yanda ülkücüler, bir yanda LGBT dernekleri, ulusalcılar, liberaller, her ırktan kesim, turistler, 'con con' tabir edilenler, hipsterlar, işçi örgütleri, fakülte öğrencileri, sanaatçılar, ünlüler, ünsüzler...

İnsalar parkta, sıfır noktasında buluşuyorlardı. Yan yana gelemez denilenler, dipdibe oturuyor, sohbet ediyor gülüyorlar, halay çekiyor, çav bella söylüyor, horon tepiyor, samba ritmleri ile coşuyorlardı.

Halkın organizasyonunda düzenlenen bir festival.

Sonra olan oldu. Sabah 05:00'te şiddetli müdahale, yine yakılan çadırlar, daha çok şiddet ve gaz ve parkın polisler tarafından işgali.
Aynı gün sabah 10:00'da Divan Oteli tarafında toplanan halka, sert müdahale eden polis, durmadı. Divan oteline kaçıştık. Ardından Harbiye'ye çekildik. Ağzımında sözümüz elimizde fularımız ve gaza karşı solüsyonlu sularımız vardı. Ama polis sürekli üzerimize geldi, saldırdı.

13:00'te Taksim anıtında yapılacak basın açıklamasını izlemek için meydana gittik. Ben dedim ki, bu kadar turist, vatandaş, çocuk yaşlı varken müdahale olmaz... İki dakika geçmedi ki yanıldığımı anladım. Gaz, ilaçlı su! Herkesi süpürdüler. Herkes yürürken, ayaktayken, alkışlarkan, otururken.
Dükkanlara sığındık..
Dükkanın önüne polisler gelip tehtid ettiler, çıkmak isteyenlerin üzerine yürüdüler...
Sığındık, saklandık, fırsatını bulunca uzaklaştık...

Kendimize gelince yeniden nerede yararlı olacaksak orada yer aldık. Pencerede alkışla, sesle, tencereyle, sokakta yan yana, evde el kapı otomatlarında...

Her şey böyle başladı.