İnsanlık uzun yürüyüşünde, bir yerde neden durmaya ve yerleşmeye karar verdi?
O yeri nasıl ve neden seçti?
Uçağın penceresinden Erciyes'i gördüğünde, insanın aklına bu sorular için bazı cevaplar geliyor. Bu kentin yaşamının bu tanrısal dağdan ayrı olduğunu kim iddia edebilir ki?
.jpg)

Radyo için röportaj yapacağım Burak Asiliskender ile buluşmaya giderken karşıma çıkan Erciyes, uçaktan görünen görkemini, ekonomik açıdan zenginleşen pek çok Anadolu kentinde yükselen iri yapılar karşısında kaybetmiş gibi. Gecekondulaşmanın kentin belirli lokal yerleri dışında yaygın olarak yaşanmadığı şanslı kentlerden Kayseri. Sanılacağının aksine, bu durum onun özgün bir doku ile gelişmesini kolaylaştırmamış. Bu şehrin sokaklarındaki kısa gezinti ve çeperinde gerçekleştirdiğimiz araba turu boyunca gördüğüm kadarıyla, kent merkezi ve belli dönemlerde planlı olarak gelişmiş kent parçaları dışında sokak kotunda canlı yaşantı yaratan bir kentselliği ne yazık ki kuramamış. Yeni yapılar da bunu gözetecek şekilde yapılıyor gibi görünmüyor.
Sağlam binalar yapabiliyoruz. Bu bir gerçek. Ama artık bina ölçeğinin ötesinde, yapısal olana değil yaşamsal olana odaklanıp, canlı yaşantı kuran kentsel mekanların yaratılmasına çalışmalıyız. Kentsel dönüşüm bunun aracısı olabilir mi?
.jpg)
Tarım arazilerinin baskı altında olmadığı, topoğrafyanın yayılmaya yönelik engeller çıkartmadığı bu kentte, komşu parseller içinde birbirinden kopuk apartmanlar, sanıyorum ki; kent yoğunlaştıkça sürdürülebilirliğin artacağı, daha az enerji ve toprak işgali ile daha çok nüfus barındırılacağı prensibine ve bundan yola çıkan bir planlamaya dayanmıyor.
Tarih boyunca önemli bir ticaret kenti olan Kayseri ve çevresi bugün de, hem ticaret geleneği hem de sanayi üretimi ile önemli bir yerde. 'Bir gün içinde açılan işletme sayısı' ile rekorlar kitabına girmiş bu girişimci kent, ne yazık ki, yine birim maliyet üzerinden maksimum kazanç motivasyonları ile hareket ediliyor izlenimi veren kentsel mekan yaratımı pratiğinde günün sonunda kazanç değil zarar elde ediyor. TOKİ öncesi ve TOKİ sonrası apartmanları ile şehir, yolların insanı tesadüfen attığı, saklı cennet vadileri, kalesi ve Erciyes'i olmasa, diğer kentlerden ayırt edilebilir mi, emin değilim.
.jpg)
.jpg)
Samsum'da yüksek tepelerden denize doğru yönelirken apartmanlar, Kayseri'de ovada uzanan şehre doğru bakıyor. Coğrafya ve iklimsel özelliklerle beraber her şehrin serbest zaman kaçamak adresleri de farklılık gösteriyor. Denize komşu kentlerde yazlıklar ve deniz kıyısı ören yerleri bu kaçamağın adresi iken, Kayseri'de adres bağ evleri ya da seksen kilometre uzaklıktaki Ürgüp ve Göreme.
.jpg)
Bu mekanların bulundukları şehirden bağımsız, markaların ve alışverişin kendisinin tanımladığı bir kimlikleri var. Açıldıkları her yeri birbirine benzeştiren, aynılaştıran bir etkisi bu. Bunu negatif anlamda okumak da mümkün, her gidilen yerde, tanıdık ve belli bir standardın üstündeki hizmeti bulmak anlamında rahatlatıcı bir his olarak olumlu okumak da... Her defasında buna dair karar vermekte zorlanıyorum.
Zaman darlığının koşturmacası içinde, hızla Abdullah Gül Üniversitesi'nin yeni şehir içi kampüsü olacak, Sümer Bez Fabrikası'na gidiyoruz. Fabrika şehrin içinde ancak neredeyse tüm yapılar, zaman içinde büyümüş ağaçların gizlediği yoğun bir yeşil doku içinde görünmez olmuş. Şehrin yapılaşmış dokusu içinde, içindeki binaların iriliği ve yoğunluğuna rağmen, burası yeşil bir boşluk.
Birinci beş yıllık kalkınma planı kapsamında inşa edilmiş ilk sanayi yapılarından biri bu fabrika. 1934 yılında inşaat başlıyor ve 1935 yılında fabrika açılıyor.
1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nın süreçleri içinde iyice yıpranmış bir toplumun tekrar üretime geçme, üretimi, keşfetme hamlelerinden birisi. Tarih boyunca hep önemli ticaret yolları üzerinde olmuş, iki bin yıllık adını Roma İmparatoru Sezar'dan alan bu bölgesel merkezi yeniden canlandırmak için uçak fabrikası ve tank onarım atölyelerinin yanında, bu Bez Fabrikası Kayseri'nin modern yaşantısını kuran en önemli lokomotif.
Modern yaşantı biçiminin yanında zamanın teknolojisinin de görünür olduğu kampüs, mimarlık tarihi dersi gibi okunabilecek yapılarının yanında, otuzlu yılların başında üretimin taşıdığı riskleri azaltmak için yaygın olarak döşenmiş yangın söndürme ve havalandırma sistemi ile de incelemeye değer.
Burak Asiliskender ile kampüs içinde geziyoruz. Bir yandan döneminin özelliklerini yansıtan binalar ve detaylar üzerine konuşuyoruz, bir yandan da o bana bu binaların nasıl yeniden kullanılacağını anlatıyor.
Kampüs, bazı yapıları hariç terk edilmiş olmasına rağmen, kendi haline bırakılmış peyzajı ve yoğun ağaç dokusu ile yine de keyifli bir yaşam alanı tarifliyor. Bazı yapıların içinde, fabrikanın tasfiyesinden kurtarılmış az sayıda makine envanter çalışması için korunuyor.
Bir tek onlar değil, Atatürk'ün bu pek alışık olmadığımız heykeli de orada ve sanki kampüsü canlandıracak enerji ile beraber sıkı sıkı kavradığı çarkın yeniden harekete geçeceği günü bekliyor. Heykeller, makineler, yapılar, kampüsün yerleşim planı...
Meraklısı için inceleyecek, içinde kaybolup gidilecek detay çok.
Zaman yetmiyor...
Bunlar üzerine konuşurken Memur Lokali'ne geliyoruz.
Anlatılanları akılda canlandırmak için hayal kurmaktan başka çare kalmıyor.
Betonarme işçiliği, yangına direnmiş, boya ve süsleme detayları, bazı işlerin bugünden farklı hassasiyetlerle yapıldığı bir zamanın ip uçlarını veriyor hep. En başta da böylesi bir sahneyi ve onu yaşatacak kültürel hayatı sahiplenecek bugünden farklı bir gündelik hayatın ip uçlarını.
Geçmişte değişim ve kalkınma hayallerinin kurulduğu Sümer Kampüsü, ileride de yeni hayallerin büyüdüğü bir yer olmaya doğru evriliyor.
Tekrar gelmek için oldukça fazla sebep var.