HİM-Keşan-Kızkapan

Temmuz 20, Cumartesi
Sabah. 
07:30'da Kadıköy'den gelecekleri alarak hareket eden otobüs, 08:00 civarı Avrupa yakasından gelecek olanları 4. Levent'ten alarak Keşan'a doğru yola çıkıyor. 




Herkes İçin Mimarlık Derneği'nin Atıl köy Okulları projesinin bir ayağı Keşan-Kızkapan Köyü. Kalebodur'un ulaşım sponsorluğunda yol, Keşan'ın ovalarına kadar yarı uykuda geçiyor. Küçük otobüste farklı üniversitelerden öğrenciler ile dernek üyeleri var. Sayılar birbirine neredeyse eşit. 



Bu defa amaç, daha önce bir kaç kez ziyaret edilmiş, ölçüleri alınmış, belgeleme işleri tamamlanmış köy okulunda yeniden işlevlendirmeye dair fikir üretmek. Bunun yanında köyün yaşantısı hakkında olabildiğince kapsamlı bir belgeleme yapmak. Dernek üyeleri bu defa kendilerine, gün sonunda toparlanacak bir fanzin üretme hedefi koyuyorlar. Herkes kendi ilgi alanına göre bir konuya odaklanacak, ona dair belgeleme, çizim, yazı vb üretimlerde bulunacak ve bunlar belirlenen formatta küçük bir kitapçık olarak bir araya getirilecek. 


Köy'e varınca ilk iş, kıymetini sonradan öğreneceğimiz okul duvarında soluklanmak oluyor. Köy'den projeyi sahiplenen İsmail Bey'e dernek üyeleri telefonla ulaşmaya çalışırken, katılımcılar belgelemelere başlıyor bile. 


Okul, kırılmış camları, dökülmüş boyaları ve yıpranmış çatısına rağmen, bu mevsimde çalışmaya imkan verecek kadar iyi durumda. Çeşitli etkinlikler için kullanılan çok sayıda sandalyeyi kullanarak çalışma alanları yaratılıyor ve katılımcılar kendilerine verilen ölçekli plan altlığı, dijital ortamdaki model ve çizimleri alarak kendi düzenlerini kuruyorlar. 


Okul, ziyaret ettiğimiz her atıl köy okulu gibi, kendi haline bırakılmış, yorulmuş. Ama mesela, Çaka'daki okula göre daha şanslı durumda. Çünkü bu yapının bir kısmı, bir konut olarak dönüştürülmüş. Orada mevsimlik işçiler kalıyor. Okulun bahçesi ve kendisi yaz tatilinde anneanne ve dedesinin yanına gelmiş olan çocuklar için bir oyun alanı. Güncel bir karne hediyesi; ATV ile bahçeye girip çıkan çocuklar, arada araçtan atlayıp top oynuyor, zaman zaman bizim yaptıklarımıza bakıyor, okulun gölgesinde soluklanıyorlar. 


Katılımıcı öğrenciler okul içinde çalışmaya devam ederken, dernek üyelerinin bir kısmı köye yayılıyor. Küçük bir grup da öğle yemeği için malzeme almaya gidiyor. Biz kendimize hedef olarak, okulun karşı tepesindeki su deposunu belirliyoruz. Köye ve çevreye hakim bu tepeden fotoğraf çekmek amaç. Yol üzerinde de gördüklerimizi belgelemek niyetindeyiz.



Yola çıkmadan az önce Nedime Yenge'den kendi yaşantısı üzerinden köyün gündelik hayatı üzerine bilgi alıyoruz. 
Kızkapan Köyü'nün tarifli bir meydanı yok. 
Köy kahvesi, camisi, okulu var. Ama bunların Köy içindeki yerleşimleri belirli bir alan tanımlamıyor. Köy'de bu anlamda yönlendiren, kullanımlara dair güçlü fikir veren tek yer, köy girişindeki yalak. Tarımın yanında hayvancılıkla da yoğun olarak uğraşan köyde, hayvan hareketinin önemli kesişimindeki yalak köyün genişlediği iki doğrultunun düğüm noktasında.  



Tarım araçlarının, bahçelerin ağılların arasından tepeye, su deposuna doğru toprak bir yoldan yürüyoruz. Depo görünmüyor ama doğrultusunu tahmin ederek, tarlalara dalıyoruz. Buğday hasatı yeni bitmiş.
Tarlaları bölen ağaç ve çalıların arasından geçince, sürülmüş düzlükler önümüzde uzanıyor. Bir kaç sınırı geçince ileride betonarme su deposunun çatısı görünüyor. Hedefi görmenin rahatlığı içinde yürürken Sarper, arayışın hislerinden de etkilenmiş olacak ki, depoyu konu edinen bir Kızkapan efsanesi anlatmaya/uydurmaya başlıyor. 


Kızkapan altımızda. 
Verimli Trakya ovaları üç yönde uçsuz bucaksız. 
Bir yönde ise, sırtımızda ormanlar var. 
Okul köyün geneline göre tepede kalıyor. 


Su deposunda, başka bir yönden oraya varmış olan Alican ile buluşup, tepenin köye bakan sırtlarından aşağıya doğru yürüyüşe geçiyoruz. 
Yemek vakti. 


Alışverişe gidenler, yakınlardaki bir köyün ana yolla birleştiği yerde kurulmuş olan satış yerinden, ekmek, peynir, domates, biber, salatalık, kavun, karpuz ve kekik almışlar. 
Hepsi yerel ürün, hepsi gerçek. 
Tadlarına doyulmuyor. 
Yemek sonrası katılımcı grupları ile proje sürecine dair kısa bir görüşme yapıyoruz. Yapı hangi işlevlerle tariflenmeli, bunlar bahçe ve iç mekan kullanımına nasıl yansımalı tartışıyoruz. 
Sonrasında dernek üyeleri ile bahçede bir forum oluşturuyoruz. 
Amaç atıl köy okulları projesini genel anlamda tartışmak, bu tartışmayı kaydetmek ve sonra da yayınlamak. 


Akşam saatlerinin yaklaşması ile yavaş yavaş toparlanıyoruz. 
Sandalyeler eski yerlerine taşınıyor, çöpler toplanıyor. Bu sırada okul bahçesinin köy için kıymetli kullanımını keşfediyoruz. Güneşin etkisini yavaş yavaş azaltması ile köylüler okulun duvarına dizilmeye başlıyorlar. Köyün nüfusunun çoğunluğunu yansıtan yaş ortalaması yüksek grup, burada sohbet ediyor, çay içiyor, iş işliyor. Okulun çevresine göre yüksekte kalan yeri esiyor. Nedime Yenge'nin anlattığına göre eskinde yakınlarda bir yel değirmeni de varmış. 
İkram edilen çaylar ile dahil olduğumuz sohbet bizi duvara çekiyor. Çocukların da okul bahçesine toplanması ile ortalık iyice şenleniyor. 


Kabuklarını katır ile paylaştığımız, ikram karpuzun tadı damağımızda, İstanbul'a doğru dönüş yoluna çıkıyoruz. Temmuz güneşi Trakya ovalarının başını uzun gölgelerle okşuyor. Tekirdağ'a varıp akşam yemeği yeyinceye kadar durmuyoruz. Yol boyunca kulaklığa dayanmış mikrofon ile yapılan analog DJ'lik ile Radyo Über seçkisi dinliyoruz.
Geç yenen yemek tüm ağırlığı ile üzerimize çöküyor. 


Tekirdağ İstanbul arası yol kalabalık değil, ama İstanbul'a girince şehir kendi kalabalığını önümüze yığıyor. Yol boyunca nedensiz tıkanan trafiğin kızıllığı yüzümüzde. 
Olması gerekenden bir saatten fazla bir sürede şehir merkezine gelebiliyoruz. 
Mecidiyeköy üzerinden karşıya Anadolu yakasına devam edecek otobüsten taksiye binmek için iniyorum. 
Kucağımda koca bir tekerlek; köy ekmeği...