Gündelik Kentsel Yaşamın Dönüşümü Üzerine

Kentsel dönüşüm meselesini ağırlıklı olarak, inşaat ve bu eylemin yarattıkları üzerinden konuşuyoruz.
Kayıplar, kazançlar; olan biten her şey değerlenme denklemleri ve vicdan muhasebesi üzerinden okunuyor.

Fazlasıyla kısır bir alan:

Yapı stoğunun dönüşme gerekliliği ortada. Dönüşümün, yerelde ya da ülke genelinde, çoğunlukla taşere edilerek yapılması dolayısıyla, cazip kazançlar vaad etmesi de gerekli.
Bunlardan başka, plansız oluşmuş ada-parsel düzenleri, dolayısıyla trafik yükü incelenmemiş, yollar, kaldırımlar da dönüşümün diğer çıkmazlarını kuruyor.

Bu yapısal dönüşüm bir şekilde gerçekleşecek.
Bazı yerlerde (iyi) bazı yerlerde (kötü) modeller ile.

Ama MÜJDE!

Tüm bu sürece doğrudan müdahil olamayacakların, kendi modellerini geliştirebilecekleri bir alanları var; bunun üzerine pek konuşulmuyor.

Kenti kullanmanın dönüşümü.

Yapısal çevre, kullanımlarımız üzerinden yarattığımız ve bu yaratılmış çevre üzerinden kullanımlar geliştirdiğimiz bir diyalog alanı. Nasıl şehir, kent içi gündelik gezimizi biçimlendiriyorsa; kent içi gündelik gezimize dair tercihlerimiz de onu biçimlendiriyor.

Trafikte sıkışıp kalan bizler, çoğu zaman aslında o içinde sıkışıp kaldığımız ulaşım aracıyla ve bir yerden bir yere gitme zamanı tercihimizle o sıkışıklığı yarattığımızı unutuyoruz. Buna toplu taşıma kullananlar da dahil...

Kenti kullanım biçimlerimizin dönüşümüne hazır mısınız?

Uzun engelsiz yürüyüşlerle bir yerden bir yere ulaşarak özel araç ve toplu taşıma yüklerini hafifletmek; kenti yeniden keşfetmek, mesafe-adım/pedal-zaman hesabına geçmek, görünür olmak, kaldırımlarda ve yollarda dönüşüm talep etmek.

Sokaklarda, meydanlarda yaşamak istediğiniz hayatı yaşamak, bir araya gelmek.

Akşam saatlerinde sergi, konser, tiyatro, performans ziyaretlerini arttırmak; o alanları odak alanlarına çevirmek. Bu eylemler için potansiyel alanlar keşfedip, bu kullanımları var etmek.

Yeme içme alışkanlıklarımızı, özenli kaliteli sağlıklı gıda ve mekanlardan yana kullanmak. O alanları mideyi ve kafayı şişirmeden bulunulabilecek yerler haline gelmeye zorlamak. Bazen tam doymayıp, parayı sanatsal etkinliklere yatırmak.

Başka...

Kısaca, kentin karakteri ne olursa olsun, onda yaşamak istediğimiz hayatı bizzat yaratmaya çalışmak, benzer isteği paylaşacak kişilerle bir araya gelmek ve birlikte hareket etmek...

Ve bunları yaparken, ortamın tüm yıpratıcı karşı duruşlarından akıllıca sıyrılarak onlara takılmamak...

Kenti kullanım biçimlerimizin dönüşümü, inşa etmeden de çok büyük dönüşümler yaratmayı sağlayacaktır.

#birsonrakiyenişey