#bualeminpekacemisi / #averynoobofthisworld

Geçmiş her zaman eski değildir.
Yaklaşık bir buçuk yıldır Osmanlı ve erken cumhuriyet döneminde yazılmış olan ütopyaları araştırıyorum. Mimarlık ve sanat tarihi alanı, bu konudan hiç haberdar değilmiş gibi görünüyor.
Edebiyat ve siyasi arştırma alanlarında ise bu edebiyat türü çokca farkında olunan bir konu. Pek çok tez ve makaleye ulaşmak mümkün. Ama konuyu tasvir edilen dünyaların estetiği üzerinden ve tasarım teknolojileri bakımından ele alan yok gibi.

Zamanla, bu konuda araştıran yazan pek çok kişinin ismi ve onların yazdıklarından derlediğim ütopyalar/rüyalar/bilim kurgular listesi oluştu elimde. Meraklısı ile paylaşırım.

İşin acıklı yanı ise şu.
Mimarlık lisans dersleri arasında aldığım ütopyalar dersi, Thomas Moore ile başlıyor, Campanella ile devam ediyor sonra da bildiğimiz tüm avrupa kaynaklı ütopyaları geçip batı hayal dünyasının sınırları içinde son buluyordu.

Bu dersi yıllardır veren hocam hiç mi merak edip kendine sormamıştı ve en azından 19.yy dan başlayıp genel bir tarama yapmamıştı?
Gazete köşe yazılarında üstün körü araştırmalar sırasında bile ip uçları bulunabilmesine rağmen, o yıllardır verdiği dersin içeriğini bozmamak için merak bile etmemiş miydi?
Aslında bugünden geriye doğru gitse bile adım adım onlara yaklaşabilirdi. Gökdelen, Hayalimdeki Okullar, Yeşilyurt, Çok Uyanık Bir Rüya...
O ders için üzülüyorum.
Yazık.

"Gel, aradığın zatı bana göster...dedi. Aynanın yanına gittik. Memur 11 numaralı kovanın zembereğine dokunur dokunmaz kovan dönmeye başladı. Bir müddet sonra uzaktan iti kavuklu birisiyle seni gördüm. Bize doğru yaklaştıkça büyüyordunuz. Memura seni gösterdim. Memur:
-Bu zatı behemehal bulup görmek ister misini? diye sordu. Benden:
-Evet... cevabını alınca gidip aynanın arkada tarafına müsadif hususi bir odadan getirdiği bir alei açarak dürbün gibi gözüne koyup aynaya bakmaya başladı. Biraz sonra aleti gözünden ayırıp bir tarafından uzun bir kağıt çıkardı. Ucundan biraznı kesip bana verdi. Ve:
-Senin istediğin zatın resmi işte budur...dedi. Kağıda baktım. Üstünde öyle dediği gibi bir resim olmadığını görünce memurun yüzüne baktım. Memur kağıttan bir şey anlamadığımı hissedince:
-Şimdi bu kağıdı götürüp Köprübaşı'ndaki polis merkezine verirseniz. Orada aradığınız zat hakkında ne gibi malumat verebileceklerini size söylerler. Fakat anlaşılıyor ki siz bu alemin pek acemisisiniz."

1913, Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumi

"Bir saat evvel batan güneşin yeni tulu ettiğine zahip oldum, İstanbul ufku nur içinde idi. Yaklaştıkça gözlerim kamaşıyor idi. Bir de ne göreyim. Maltepe, Kavaklar ve Salahaddin Eyubi (eski Ayastefanos) köyleri dahil olduğu halde koca bir milleti istiab edecek muazzam bir şehir. Her taraf nuranur minareler, saraylar, kubbeler, darülfünunlar, fabrikalar, oteller ile müzeyyen idi. Sefinemiz (Balon) Çamlıca'da Büyük Şark Kulesi'ne yanaştı."

1915, Ruşeni