#sankihiçesmiyor / #asifitisnotblowingatall

Kapak Fotoğraf - Cover Photograph - 1938 - İzmir Enternasyonel Fuarı - Izmir International Fair

ülkede kimsenin güvencesi yok.
eğitim, sağlık, ticaret, hukuk...
hiçbir alanda insanlar vatandaş olarak kendilerini güvencede hissetmiyorlar. bu ortamda da tek güvence kalıyor; kişinin kendisi ve güçlü olması...

bu da buralarda para ile oluyor.

t24 galeri - Kabe

hinlik yapmazsan aptal, zengin olmazsan çapsız denilen bir yer burası. hoşgeldiniz.

böyle olunca da hiç bir insani, ahlaki, dini, felsefi değerin de anlamı kalmıyor. Bu bahsedilen her değer ve insan hayatı bu güce ulaşmanın bir aracı olarak kullanılıyor; gerekirse kolaylıkla herhangi bir değere, yatırım aracı gibi kısmen bozduruluyor ya da  gerekirse tamamen gözden çıkartılıyor.

hadi şimdi sıkıyorsa elinize gelen işi yapmayın.

Betül Tanbay, Açık Mimarlık programına katıldığında "mimarın hayır diyeceği hiçbir şey yok mu?" diye sormuştu.
Bu piyasanın bir parçası olmak istiyorsa yok.

İsteği bu yöndeyse zaten odaklanıyor meslek insanımız; parsele, emsale odaklanıyor...ilişkide olduğu her şeyi yok sayarak binanın kuracağı şeylerden yola çıkarak başlıyor her şeye, her şeyi güzel güzel nedenselleştiriyor, varmak istediği anlatıyı güçlü bir şekilde ayakta tutmak için.
Akıllı insanlar mimarlar... Her şeye bir sebep de bulabiliyorlar zaten.

Bina kutsal ve bir kutsallık yaratma elçisi ( elçi çünkü, bu gücü yukarıdan alıyor; yukarıdan derken iş verenden ), mimar.
Mısır'da firavunun baş rahibi Imhotep'in aynı zamanda baş mimar olduğunu hatırlatayım yeri gelmişken.

Ülkede yaşayan farklı mesleklerdeki insanlar da bu iç güdüyü taşır aslında.

12 Eylül 2015- Melis Alphan 
Hürriyet "Bu nedir Allah aşkına? Rengi, boyutu... İnsan bunlarla AVM’ye gitmez... 10 metre kalınlığında karda, tepeye tırmanır. Bu ayakkabıdan kış gecelerinde bebeğe yatak yapılır.Modaymış... Başlatmasınlar modasından!"


Ziya Gökalp'in "Vazife" şiiri; sonsuz bir şimdide yaşadığımızın kanıtı gibi. Güçlü olan, hükmeden ve yöneten karşısında birey der ki:

"Hikmetini sormam, ince elemem
Âmirimdir, ona karşı gelemem
Haklılığına eylemişim kanaat
Benden ona kayıtsız, şartsız itâat
Gözlerimi kaparım
Vazifemi yaparım."

Ziya Gökalp başka bir şiirinde, pas demez, eli daha da arttırır:

"ahlak yolu pek dardır
tetik bas önü yardır
sakın hakkım var deme
hak yok vazife vardır"

yüz yıllardır değişmemiş; "bireyden önce devlet ve devletlü gelir" kafa ayarı telkinleri karşısnda, kendi özgürlüğünü toplumsal ahlaka her fırsatta çelme takarak, "yolunu bularak" "voleyi vurarak" "köşeyi dönerek" "sen benim kim olduğumu biliyor musun" mertebesine ulaşarak kazanmaya çalışan madur bireyleriz.

(burada biraz timsah göz yaşı dökelim)

yoksunlukta kaldıklarında en yardımsever paylaşımcı, kalabalıktan sıyrılmasına imkan verecek ilk fırsatı yakaladığında da kimseyi tanımayacak kadar kibirli, sözünü paylaşmayacak kadar cimri olabilen insanlarız.

(burada biraz sinsi sinsi gülelim)

NTV Foto Galeri - Cizre

gücü olanın arzularının tercümlarıyız.

(burada biraz maşallah ve elhamdulillah diyelim)

Kübistse kübist, selçukluysa selçuklu, süslemeyse süsleme, minimalistse minimalist... bazen de hepsi birden aynı anda!

hem kominist  hem neo liberal; hem global hem yerel; hem evrensel hümanist hem şark kurnazı olmayı aynı günün farklı saatlerinde (çok şükür ki) veya aynı anda başarabilen (mucizeler vardır) "über menschen".

hem ben sana mimarlık yapma demiyorum; dünyayı mahfetme diyorum.
Bar da yapsan, çiftlik de, gökdelen de yapsan, spor salonu da, en "doğal" malzemeyi de kullansan, en yeşil binayı da sen yapsan... peki peki anladık; sen neymişsin be abi?! Ama kaçamazsın.

Evrenin en temiz Zen enerjisini günlük hayatında minnoş minnoş yayarken, karanlık tarafın en delikanlı lordlarının ekmek teknelerini inşa edip, birle yetinmeyip, bin mekanda bunu tekrarlamak ve tüm bunların içinden sıyrılıp yine de nirvanaya ulaşabilecek olduğunu sanmak tabi sadece "şerbetli mimar" olmakla açıklanabilir.

(burada biraz estağfrullah diyelim)

"gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım" "hak yok vazife var" kafası devlet, devletlü ve onların uzantıları için yaşayan ve hatta onlar için ölen bireylerin toplumsal itkisi...

Bireyleri korumak için var olan, en azından teoride ve pratikte bu amaçta daha çok eylemde bulunan devletlerde de durum çok farklı değil biliyoruz. Ama orada ilk başta söylediğim güvencelerin en azından bazıları olduğu için bireylerin seçim yapılabilecekleri alan daha geniş.

Bir tıp uzmanı hastaları tedavi etme konusunda öğrencisine öğüt verirken şunu demiş: "Yararın dokunmayacaksa müdahil olma."
Tıp dünyası da heterojen malum, her türden insan var içinde. Ama mimarlıkta böyle bir ahlaki cümlecik bile yok.
"Ne demek dahil olma! Salak mısın evladım sen?"
"Ben yapmasam başkası daha kötü bir şey yapacaktı" sözünü siz de kullanıyor musunuz?

kendi kafesimizi hep beraber inşa edip kapılarını el birliği ile kapatınca "sanki hiç esmiyor" diyoruz.
mimarlık açısından; bir yerde bir olay olurken onu göstermek yerine penguen belgeseli göstermeyi tercih eden medyanın durumundan farkı yok bunun...

sonra dersin: "iş alabiliyoruz çok şükür ama nefes alamıyoruz, IBAN lütfen."

...ya da mimar simit sat onurlu yaşa!