Her ay Urbanista'ya yazıyorum.
Şubat ayında da göçleri ve göçler bağlamında kente dair tüm kavramları ve ele alışları tekrar düşünmemiz gerektiğini yazdım. Savaştan kaçan mülteciler ve sokağa çıkma yasakları ve ablukalarla kentlerine sıkışan insanları yazdım.
Yıllardır İzmir'de Basmane bölgesi, Suriye ve Irak'taki savaştan kaçanları ağırlıyor. Onlar için deniz yolunu kullanarak AB'ye varmanın iskelesi konumunda İzmir.
Son yıllarda sokaklar ve mahallelerdeki demografik değişim daha da çarpıcı hale geldi. İzmir'in aralarında uçurum olan sosyo ekonomik tabakalarının yanına bambaşka bir tabaka daha geldi. Ömürlerini şansları varsa sahte olmayan can yeleklerine teslim etmiş insanlar.
Sağlıklı Dürtüler ve Hızlı Kalp Atışları
İkiçeşmelik Caddesi'nin üstündeki Asmalı Mescit Camii'nin yakınlarında dolaşırken, zaten gergin oldukları her hallerinden belli olan sokak köşesi abilerinin bir tanesi, ben onlardan bir hayli uzakta, çocukların oynadığı sokakta, eski evlere bakarken, uzaktan bağırmaya başlayıp, kendi zevkine göre çeşitli aile bireylerimin sıfatlarını eli bol bir şekilde seçip küfürlerine ekleyerek beni tehtid etti ve üzerime doğru koşarak gelmeye başladı.
Evlere bakıyorum, ne güzel evler demem onu rahatlatmamış olacak ki, üstüme hızlanarak gelmeye devam etti; mahalleyi terketmemi yeterince! ikna edici bir şekilde söyledi. İlk sokağa normal adımlarla ulaştıktan sonra, köşeyi dönüp koşarak ana caddeye çıktım.
Bir mutenalaştırma ajanı, bir aylak olarak, Pazar gündüz vakti o sokaklarda dolaşıyor olmam, o alanın 'başka'larına da açılmasına sebep olacak tabi. Haklı. Belki birer ikişer oralardan evler de alacak bu takım.
Belki aklında bunlar vardı. Belki de sadece adli bir alışkanlıktı yaptığı.
Ama şu açık ki; İzmir'in tarihsel çekirdeğindeki konut alanındaki yaşantı daha önce kaynaşma ve uzlaşıya ne kadar yakın idiyse, şimdi o andan en azından 7-8 yıl daha uzak.
Yalnız Bir Erkek Olarak Dolaşmak Da Dert
Kent aylaklığının ikinci varış noktası Hatay - Asansör - Karataş'tı.
Asansörde sırt çantalı ve binalara dikkatle bakan yalnız bir erkek olarak dikkat çekmiş olacağım ki, sanki su dağıtıcısının motorunu haftasonu hovardalığı için almış iki tip yanıma geldi. Klasik bir "pardon birader" ile giriş yaptıktan sonra kimlik sordular.
Polislermiş, çok dikkatli sağa sola bakıyormuşum, sırt çantalıymışım...
Yeterince şüpheli bir durum. Dikkatimin ve aylaklığımın sebebini mimar olmama bağlarken göstermemi istedikleri Mimarlar Odası Üye kartım, ilk defa bir kimlik olarak diğer tüm kafa kağıtlarından daha ikna edici olduğu için gururlanmış olmalı.
Sonuç:
İzmir'de ağız tadıyla gezilemiyor ve o beklenen gelecek bugün, dün hiç olmadığı kadar uzakta.
Savaşlar/çatışmalar fiziksel sınırları muğlaklaştırırken, psikolojik olanları kalınlaştırıyor.
Bu formülün alev alması için bir tutam, ekonomik dip noktası eklemek yeterli.