İŞGALİN TEKNOLOJİSİ

Çanakkale savaşını, Kurtuluş savaşını biliriz konuşuruz ama 1. Dünya Savaşı sonrasında İstanbul'un işgalini pek konuşmayız. Galip ya da malup fark etmez, bir şekilde savaşa taraf olan herkesin buluştuğu, Osmanlı'nın kudretli yöneticilerinin bizim ecdadımızın bir kısmının altına imzasını basarak onlara teslim ettiği bir yerdi başkent, Constantinople.

- aşağıdaki tüm fotoğraflar (aksi belirtilmedikçe) Levantine Heritage'dan / büyütmek için fotoğraflara tıklayın - 

Fotoğrafın altında "uluslararası yardımın bir parçası olarak" açıldığı not edilen Amerikan Fırını ve çok dilli ekmekleri.



Araya başka kitaplar girdiği için, biraz da zaten ortalık kafa dağıtıyor bir de yüzyıl başı İstanbul'unun melankolisine bulanmayayım dediğimden başlayıp devam etmediğim Yakup Kadri'nin Sodom ve Gomore Amerikan Fırını'nın ve çok dilli ekmeklerinin zamanını anlatıyor.

Sanırım  çocukken okulda ilerlemenin ve modernleşmenin Cumhuriyet sonrası olgular olduğu öğretildiği için ve Osmanlı'nın son zamanları ile Kurtuluş Savaşı yıllarının görsel belleği Türkiye açısıdan hep geri kalmışlık, fakirlik, yoksunluk gibi kavramları anlattığından 1. Dünya Savaşı yıllarında teknolojinin ne kadar ilerlemiş olduğunu pek hatırlamıyorum. İlerleme ve modernleşmenin Bu savaştan neredeyse bir asır öncesinden beri Osmanlı'da gündemde olduğunu, gündelik hayatı etkilediğini ve teknolojik ilerlemelere dair merakın canlı olduğunu öğrenmek için de çaba sarfetmek gerekiyor. Bilgi kendiliğinden kucağa düşecek kadar ortalıkta değil. 

Suni Kuş - Resimli Gazete 1891

Kalem Dergisi - 1906 ya da 1907 
(Emin değilim hala bu çizimi bulamadım 
KALEM arşivinden ama bu çizim Kayahan Özgül'ün kitabından)


İşgal yıllarının fotoğrafları bazen oldukça şaşırtıcı olabiliyor.  Anakronik görüntüler çıkıyor ortaya. Silahların gündelik hayatın fragmanları ile çakıştığında çağrıştırdıkları ne de çok. Genelde İstanbul sokakları, halk, bir tabur yürüyen yabancı asker vb görmeye alışkınım fotoğraflarda. Mondros Mütarekesinden 13 gün, oldukça kısa zaman sonra İstanbul'un işgali başlıyor. Fransızlar 12 Kasım İngilizler 13 Kasım 1918'de şehre çıkıyor. 7 Şubat 1919'da İtalyanlar geliyor. 8 Şubat 1919'da Fransız kumandan şehre, çoğu kaynakta belirtildiğinin aksine beyaz bir at üstünde, Fatih Sultan Mehmet'in şehri fethini taklit ederek girmese de (Edhem Eldem'in bu çok tekrarlanan yanlışa dair yazdıkları BURADA. Buradaki satırda ben de beyaz at ve Fatih ilişkisi kurmuştum. Işıl Ünal (PATTU) sayesinde Eldem'in sık tekrarlanan bu yanlışı eleştirdiği metni okuma fırsatı buldum) Osmanlı İstanbulunun düşüşünü tescilliyor.  10 Şubat'ta şehir üç bölgeye ayrılıp müttefikler tarafından bölünüyor. Stanbol, eski kent Fransızlar, Pera-Galata İngilizler, Kadıköy ve Üsküdar da İtalyanlar tarafından kontrol ediliyor. 

Son model Renault'lar aşağıda. İstanbul topraklarında Fransız tankları. Ama unutmamak lazım o fotoğraf 1920'den ve Fransızlar Kasım 1918'den beri zaten şehirdeler. Ulusal Kurtuluş mücadelesi ile anlaşmalarına, bu karmaşaya taraf olmaktan çekilmelerine, yani Ekim 1921'e Ankara Anlaşmasına daha zaman var. 



Başka bir fotoğraf vardı ama onu bulamadım. Onun yerine bu yukarıdaki fotoğraf var; bir uzay aracı gibi Beyazıt meydanına inmiş Renault FT 17. Kaynak: bilinmiyor (şimdilik), pinterest. Bana biraz 60, 70, 80, 90, 2000'li yılların sokakta dolanan darbe tankları fotoğraflarını anımsatıyor. 

Aşağıdaki de M sınıfı İngiliz denizaltısı. Üstündeki oldukça haşmetli top ile korkutucu olmalı. Galata köprüsünde toplaşıp bu denizaltıyı izleyenler ne düşünüyordur acaba? İşgal yıllarında inşaat makinası değil belki savaş makinası izlemek gündelik bir zevkti. 




1917'de, savaşın son yılında üretilmiş bu denizaltıların çizimlerinin peşine düşmek lazım. 

6 Ekim 1923'teki kurtuluşuna kadar İstanbul'da kim bilir anakronik durumlar yaratacak neler yaşandı neler. O koşullar neyseki 5 yılda değişti. Ama o koşulları yaratan zihinlerin anakronik mevcudiyeti devam ediyor, ülkede ve dünyada...